Türkiye’yi 1950-1960 yılları arasında tek başına yöneten
Demokrat Parti’nin izlediği siyasi, sosyal ve ekonomik politikalar 27 Mayıs
1960 tarihinde gerçekleşen emir komuta zinciri dışındaki ilk askerî müdahalenin
temel sebepleri olmuştur. Ancak bu müdahale ülkenin tarihindeki ilk ve son
müdahale olmamış aksine gelecek on yıllarda tekrarlanacak filmin ilk fragmanı
olma özelliği göstermiştir.
Bu anlamda benzer gerekçelerle askerler 12 Mart 1971’de
ve 12 Eylül 1980’de sivil siyasi hayata müdahale ederek devlet ve millet
hayatında askerî vesayeti devam ettirmiştir. 27 Mayıs’tan 12 Mart’a kadar geçen
süreçte ülkenin yaşadığı siyasi, sosyal ve ekonomik buhran, Mart 1971’de
emir-komuta zinciri dışında bir Sosyalist darbe tehlikesi oluşturmuştur. Ancak
Yüksek Komuta Heyeti 27 Mayıs’tan çıkardığı dersle emir-komuta zinciri
içerisinde bir darbeyle girişimin yönünü değiştirmiştir.
12 Mart’ta
askerler ülkenin içinde bulunduğu buhran halinden sorumlu tuttukları Demirel
Hükümeti’ni istifa ettirmişler ve yaklaşık otuz ay sürecek “Ara Rejim Dönemi’ni
başlatmışlardır. Bu dönem askerlerin doğrudan iktidara el koymadığı ve
parlamentoyu kapatmadığı, fakat ülkeyi partiler üstü hükümetlerle yönetmeye
çalıştığı bir dönemdir. Bu yönüyle 12 Mart’ın asker-sivil ilişkileri boyutunda
siyasi hayatı radikal biçimde askeri vesayet altına alan 28 Şubat 1997
post-modern darbesine de örnek oluşturduğunu söylemek mümkündür.
Halkın iradesine
inanmayan muhtıracılar ikisi eski CHP’li Nihat Erim, birisi CGP’li Ferit Melen
ve bir diğeri de Kontenjan Senatörü Naim Talu tarafından dört ayrı hükümetin
kurulmasına önayak olmuşlardır. Diğer taraftan bu dönemde muhtıranın iktidardan
uzaklaştırdığı AP’nin dışında bütün siyasi aktörler muhtırayı olumlarken,
muhtıranın getirdiği partiler üstü hükümetlere karşı farklı tepkiler
geliştirmişlerdir. Örneğin; AP, CHP ve CGP partiler üstü hükümetlere üye
verirken bu hükümetlerin siyasi sorumluluklarına katılmamışlar, bu ise
dönemdeki hükümetlerin başarısını etkileyen en önemli sebeplerden birisi
olmuştur. Yine bu dönemde muhtıranın ve getirdiği partiler üstü hükümetlerin
başarısını etkileyen bir başka faktör askerlerin bu işe plan/program
geliştirmeden hazırlıksız girişmiş olmalarıdır. Bunlara ek olarak radikal
reformcular ve reform karşıtlarının bir arada bulunduğu bünyesel zayıflıklar
partiler üstü hükümetlerin başarısını etkilemiştir.
Bütün bu
faktörlerin birleşimi ise 12 Mart mantığının uygulayıcısı durumunda bulunan
partiler üstü hükümetlerin ülkede süreç içerisinde başarmayı hedeflediği
ekonomik dönüşümün doğmaması sonucunu ortaya çıkarmıştır. Bütün bu
olumsuzluklara rağmen muhtıranın ortaya koyduğu sonuçlara bakıldığında yaklaşık
otuz ay boyunca uygulanan sıkıyönetim uygulaması ile ülkenin siyasi ve sosyal
hayatını tehdit eden silahlı sosyalist hareketlerin kontrol altına alındığı
ayrıca anayasa değişiklikleri ile askerlerin gözetiminde sistemin bir bütün
olarak restore edildiğini söylemek mümkündür.
1973 yılı başıyla
birlikte yeni Cumhurbaşkanının seçilecek olması bu dönemde bu makama gelecek
kişinin sivil mi asker mi olacağı sorununu ortaya çıkarmıştır. Askerler
muhtırada imzası olan Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler’i bu makama çıkararak
muhtıra dönemini uzatmaya çalışmışladır. Buna karşılık AP lideri Demirel ile
CHP lideri Ecevit ise Gürler’i bu makama getirmeyerek muhtıra dönemini
bitirmeye çalışmışlardır. Sonuçta AP, CHP liderleri Gürler’in
Cumhurbaşkanlığına gelmesini engellemişseler de aslında bu süreci gerçek
anlamda yönetememişler ve eski bir asker olan Fahri Korutürk’ün Çankaya
Köşkü’ne çıkmasının yolunu açmışlardır. Bu anlamda Korutürk’ün Cumhurbaşkanlığı
makamına gelmesi muhtıra ile ortaya çıkan ara rejim dönemini bitirmemiştir.
Bu dönemde ülkede gerçek anlamda askerî vesayetin
kırılması 14 Ekim 1973 seçimleriyle olmuştur. Ancak seçim sonuçlarının siyasi
yelpazenin sağında ortaya çıkardığı dağınıklık ve özellikle AP ile onun içinden
çıkan Demokratik Parti’nin içine düştüğü kısır çekişme uzun süreli hükümet
bunalımları, Kıbrıs sorununa bağlı olarak dış politikada karşılaşılan sorunlar
ülkede siyasi, sosyal ve ekonomik sorunları derinleştirmiştir.
Bütün bunlar ise askerîn 12 Eylül 1980’de yeniden
siyasete müdahalesine neden olurken ülkede yaklaşık otuz yıllık yeni bir askeri
vesayet dönemini başlatmıştır.
YORUMLAR