Bir Dönemin Orta Solu "Karaoğlan Gerçeği" - 2
Hacı Bilal Şen

Hacı Bilal Şen

Bir Dönemin Orta Solu "Karaoğlan Gerçeği" - 2

12 Aralık 2017 - 09:23

Geçen haftaki yazımda 1980 ihtilaline kadar olan dönemde Bülent ECEVİT’İN siyasi hayatından bahsetmiştim. Bu yazımda 1980’den ölümüne kadar geçen sürede siyasi alanda Türk siyasi hayatını etkileyen noktalara değineceğim.

12 Eylül askerî darbesi, iktidardaki Demirel’le birlikte Ecevit’i de sürgüne göndermiştir. Çıkışları, sıkıyönetim tarafından önlenmiş, yazı yazması yasaklanmıştır. Bu dönem, 1987’ye kadar sürmüştür. Dikkat çekici olanı şudur ki, CHP de, diğer siyasî partilerle birlikte kapatılmış, yarışın eşit şartlarda yeniden başlamasına özen gösterilmiştir.

Bu dönemde, Bülent Ecevit’in düşüncelerinde değişiklikler meydana geldiği görülmektedir. Belki de ortaya çıkan belgeler onun da görüşünü etkilemiştir. Eskiden olduğu gibi Yugoslavya modelinden artık söz etmemektedir. Fakat Ecevit’in hayalini süsleyen köykent projesi –hiç gerçekleşemese de- siyasî literatürde yerini alacaktır.

Siyasî yasaklı olduğu için parti kurması veya bir partiye katılması mümkün olmayan Ecevit, bu dönemde demokratik sol düşünceyi ortaya atmış ve bu isimle bir parti eşinin başkanlığında kurulmuştur. Dikkat çekici bir husustur ki, Ecevit, CHP’deki eski yandaşlarını bu partiye almaktan, onlarla güç birliği yapmaktan kaçınmıştır. Zor zamanlarda dik durmamakla ve kendisini yalnız bırakmakla suçladığı bu arkadaşları başka partilere dağılmışlardır.

Evvelce milliyetçiliğe karşı çıkmasıyla tanınmış olan Ecevit, 1987’ye kadar olan dönemde bu fikre gittikçe yaklaşmıştır. Milliyetçiliğin bazı ilkelerini benimsemiş ve partisinde de yeni politikaların takip edilmesine özen göstermiştir. Ulus-devlet fikri de onun yeni benimsediği görüşler arasındadır. Bu değişiklikten şunu anlamaktayız: Ecevit, Türk milletinin çoğunluk eğilimlerine rağmen başarı sağlamanın mümkün olamayacağını görmüştür. Millî ve İslâmî değerlere daha çok anlam kazandırmanın siyasî hayatta başarı sağlayacağını kestirmiştir. Daha önceleri Ergenekon tablolarına dahi tahammül gösteremeyen bir anlayışın bu şekilde yön değiştirmesi artı puan sayılabilir.

Ecevit’in beşinci ve son dönemi (1987-2004) dikkat çekici gelişmelerle doludur. 1987 referandumu ile siyasî yasakların kaldırılması üzerine partisinin başına fiilen geçen Ecevit, DSP’yi âdeta adım adım tırmandırmıştır. Önce koalisyonlara ortak olmuş, başbakan yardımcılığı yapmış, 1999’da ise tek başına azınlık hükümeti kurarak seçimlere gidilmesini sağlamıştır. Bu seçimler, Ecevit’in ikinci zaferidir. (İlki 1977’de idi). Ancak, yine de oy oranı yüzde 22’dir. Seçim sistemi dolayısıyla en çok milletvekili çıkardığı için koalisyon bu defa onun başkanlığında kurulmuştur. Koalisyonun kuruluşu sırasında Rahşan Ecevit’in bazı sözleri MHP’yi ürkütmüş ve krize yol açmışsa da Ecevit nezaketi ve dolaylı özrü ile bunun üstesinden gelebilmiştir. Koalisyon, tahminlerin aksine, uzun süre kavgasız gürültüsüz devam etmiştir. Ancak, 2001’deki ekonomik kriz bu gidişi tersine çevirmiştir.

Kemal Derviş’in Amerika’dan getirtilip kabineye alınması, âdeta bir dönüm noktası olmuştur. Derviş, kabinede dış merkezlerin sözcülüğü görevini üstlenmiştir. Bu yüzden çatışmalara yol açmıştır. Ecevit’in Kıbrıs konusundaki direnişi de dışarıdaki güç odaklarını rahatsız etmiştir. Birileri, partisinin altını oyarak onu iktidardan uzaklaştırmaya çalışmışlardır. 60’tan fazla milletvekilinin istifası Ecevit’i hüsrana uğratmıştır. Tam bu ortamda onun şüpheli şekilde hastalanması, hükümeti ayrıca zayıflatmıştır. Uygulanan ekonomik politikaların henüz başarı sağlamamış olması da eklenince erken seçime gitmek kaçınılmaz hâle gelmiştir. Bu defa, DSP yüzde 1,2 oya kadar gerileyerek umulmadık bir hezimete uğramıştır. 2002 seçimleri Ecevit’in de siyasî hayatına noktayı koymuştur. Bir süre sonra genel başkanlıktan ayrılarak sağlık problemleriyle baş başa kalmıştır.

Bülent Ecevit, yakın siyasî geçmişimizde biraz hayalci olarak tanınmıştır. Meselâ köykent projesine bu gözle bakılmıştır. Onun ikinci özelliği ise, dürüstlüğüdür. Yani, devlet yönetiminde iken çalıp çırpmaması ünlenmiştir. Bir siyasetçi için son derece normal sayılması gereken bu vasfın, Ecevit’te fazilet olarak ortaya çıkması, siyasî ortamın ne kadar kirlendiğini de göstermektedir.

Ancak, şahsen dürüst olmanın yetmeyeceği, iş başında iken çevresinin de aynı dürüstlüğü göstermesinin icap ettiği tartışmadan uzaktır. Bunun tam anlamıyla gerçekleştiğini söyleyemeyiz. Ecevit’in gücü –belki nezaketi- bu konuda beceri göstermesine yetmemiştir.

Ecevit, orta çapta bir şair ve hemen hemen aynı nispette makale yazarıdır. Daha çok siyasî yorumlarla meşgul olduğu için belirgin bir üslûp sahibi olamamıştır. Esasen, asıl iddiası yazarlıktan ziyade politikacılıkta olduğu için yazı ve edebiyat alanında gelişmeye vakit ve imkân da bulamamıştır. Bir dönem Öz Türkçe merakı onu da etkilemiş, halkın kullanmadığı kelimelerle siyaset yapmaya çalışmıştır. Bu yönünün son zamanlarda biraz törpülenmiş olduğu da dikkatlerden kaçmamaktadır.

Seçimlerde başarı sağlamak için, kendisinden umulmayan bazı davranışları da olmuştur. Meselâ, oy potansiyeline sahip olduğunu düşündüğü FETÖ’cüleri desteklemiş, onları himaye etmiş, bu eğilime yakın olanları partisinin listesinden milletvekili seçtirmiştir. Ancak, bunun yanında Türkiye’nin bölünmezliği ve üniter devlet kavramlarına gittikçe daha büyük oranda rağbet göstermiş, kendisini solun aşırılarından dikkatle uzak tutmaya itina etmiştir.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar