Dünya pandemi sürecinde iken iç politikada her konuda
köşeye sıkışan Ermenistan yönetimi geçmiş dönemlerde yapmaya çalıştığı faşizan
tavırlara girerek ülke gündemini değiştirmek amacıyla Azerbaycan topraklarına
saldırdı. İran, Ermenistan’ı destekleyen açıklamalarda bulundu. İran’ın bu
açıklamalarının arkasında nüfusu içerisinde yaşayan Türklerin yoğunluğu var.
Yaklaşık 70 milyon nüfuslu İran’ın 30 milyon kadarı Türk. Karabağ’ın
Azerbaycan’a ait olduğunu tescil etmek İran açısından kolay değil. Ordusunu Rus
silahları ile donatan Ermeniler, Azerbaycan’dan anında karşılık ve sert çıkışı
hiç beklemiyordu. Yakın zamanda Türkiye-İran ordusu arasında yapılan ortak
tatbikatlar sonuç vermeye başladı.
XIX. yüzyılın sonları ve XX. yüzyılın başlarında meydana
gelen olaylardan kaynaklanan Ermenilerin genetik Türk nefretini Türkiye’ye
karşı yöneltmesi mümkün olmadığını, hatta bunun tehlikeli olacağını anladığı
için tüm kinini Azerbaycan’a saldırarak gidermeyi tercih etmiştir.
Türkiye’ye karşı toprak ve tazminat iddiaları uzak ve
imkânsız olarak görüldüğü için Moskova’nın yardımıyla Azerbaycan’ın bazı
toprakları Ermenistan tarafından ele geçirilmiş ve genetik nefret
psikolojisinin devamı olarak Hocalı ’da Türk soykırımı yapılmıştır. Bu kanlı
cinayet XX. yüzyılda sivil insanlara yapılan terörizmin en korkunç örneğidir.
Şehir tamamen tahrip edilmiş, insanlar canlı canlı yakılmış, öldürülmüş
insanların cesetleri bile en ağır hakaretlere uğramış, kulakları kesilmiş,
derileri yüzülmüş, küçücük çocukların kafaları kesilmiş, hamile kadınlar ağır
işkencelere uğramışlardır. Ermenilerin içinden çıkan ırkçı komitecilerin,
Rusya, ABD ve Batılı devletlerinin sırf kendi menfaatleri için ileri sürdükleri
sözde soykırım yalanı kapılarak, Ermenileri büyük bir sefalete sürükleyen ve
hem de bir milyon Müslüman’ın bu yüzden ölümüne sebebiyet veren bu olaylar
bugün kapanması güç bir yara almıştır. Meseleyi körükleyenlerin başında yine
Rusya’nın ağırlığını görmekteyiz. Şöyle ki: Hem Azerbaycan’ı hem de Türkiye’yi
derinden etkileyen bu sorunu daha da karmaşıklaştıran, yine Rusya’nın
Kafkaslara ve Anadolu’ya ilişkin emellerinden ve Ermenileri koruma adına Türk
Milletinin işlerine karışmasından kaynaklanmaktadır.
Dış güçlerin yüzyıllardan beri Ortadoğu’ya açılma
politikasında özellikle asker ve donanma kullanmayıp, yerine daha çok
misyonerleri kullandığı izlenmektedir. Ancak misyoner faaliyetleri zamanla bir
din mücadelesine başta Ermeniler olmak üzere, azınlıkların milliyetçiliklerinin
kışkırtıldığı odaklar halini almıştır. Bunun neticesinde birlikte yüzyıllardır
komşu olarak yaşayan insanlar birbirini kırmaya başlamış ve bölgede sosyal fay
hattı oluşmuştur. Kafkaslarda Türkiye- Gürcistan- Azerbaycan, Rusya-
Ermenistan, ABD- AB’nin ortak çıkarlarını dikkate alırsak bu bölgede istikrarın
tesisinin ne kadar zor olduğunu bir kere görebiliriz. Geçtiğimiz yüzyılda dünya
haritasının idari ve siyasi yönden değiştiği göz önünde bulundurulduğunda
Kafkasya ile mukayese edilebilecek ikinci bir bölge yoktur. Kafkaslar ’da hem
yerel coğrafyasından hem de jeopolitik bakımdan merkezi önem taşıyan vaka
Azerbaycan’ın katılımı olmadan yapılan toplantıda, Dağlık Karabağ Özerk
Cumhuriyeti Yüksek konseyi, Karabağ’ın Azerbaycan’dan ayrıldığı ve
Ermenistan’la birleştiğini kabul etti. Oysa Karabağ Bölgesi Azerbaycan’ın öz yurdudur.
Ermeniler halen de Rusya tarafından silah ve askeri üs şeklinde apaçık
desteklenmektedir. İran ile Ermenistan yakın iş birliği içindedir. Azerbaycan’a
sadece Türkiye’den siyasi destek vardır. Ermenistan, Nahçıvan Bölgesini
abluka altında tutmaktadır. ABD ve AB ülkeleri petrol için bölgede çıkar
peşindeler.
Hem Gürcistan hem de Azerbaycan, Rusya ilişkilerinde
kendilerini güvensiz hissetmekteler. Karabağ, Ermeniler açısından “Büyük
Ermenistan” hayalinin gerçekleştirilmesi için sembol özelliği taşımaktadır.
Karabağ’daki Ermeni nüfusunun bilinçli Rus politikalarıyla artırılarak, bu
bölge Ermenilerin ‘self determinasyon’ hakkını uluslararası platformlarda kabul
ettirmek suretiyle bölgenin bağımsız bir cumhuriyet olarak tanınması, akabinde
referandumla Ermenistan’a birleştirilmesini sağlamak nihai hedefleridir.
Oysa hem Ermenistan hem de Rusya politikaları, ‘işgalci’ ve soykırımcı’
olarak bütün dünya tarafından belgelenmiş ve kabul edilmiş durumdadır. Ancak
Ermeniler, Karabağ ve Azerbaycan’ın diğer % 20’lik topraklarının işgaliyle
ilgili olarak kabul gören tüm uluslararası kuruluşlar tarafından defalarca
uyarılmasına rağmen bu uyarıları dikkate almamaktadır. 1988’den beri Karabağ
savaşı ve ardından 1994 ateşkesinden sonra bölgedeki gelişmeler istenilen seviyeye
ulaşmadı. AGİT, Karabağ probleminin çözmeye yönelik Minsk Grubu kararları
denilen anlaşmazlığın aşamalı çözüm teklifi gerek Azerbaycan gerekse de
Ermenistan tarafından prensip itibariyle kabul edilmiştir. ABD başta olmak
üzere Batılı ülkelerin Güney Kafkasya ve Karabağ sorununa gösterdikleri
hassasiyet aslında Hazar petrollerinin nakledilmesine bağlı olan stratejik
ilgilerden kaynaklanmaktadır.
Türkiye’nin içerde ve dışarıda terör örgütleri ile
mücadelesi, Yunanistan Suriye, Irak ve Libya başta olmak üzere Ortadoğu
ve Akdeniz’de ortaya koyduğu kudret karşısında doğu sınırımızda böyle bir
olayın patlak vermesi tesadüf olamaz. Birileri Ermenileri kaşıyor…
YORUMLAR