Dino
Merlin, her nakaratında “da te nija alija”( Aliya sen olmasaydın)sözlerini
terennüm ederken, Fatih Mehmet Han’ın emaneti gelir aklıma. Bosna: Hıristiyan
coğrafyasının ortasında, Aliya İzetbegoviç’in “İslam manifestosunu”
sinelere işlemiş manevi iklim diyarı. Bosna’nın değil tüm İslam coğrafyasının
“bilge kralı” Aliya İzetbegoviç’in vefatının 14.yıl dönümünde kısaca
Bosna’nın bağımsızlık mücadelesi ve Aliya’nın kararlılığına değineceğim.
Aliya İzetbegoviç,
1925’te bugün Bosna-Hersek’in kuzeybatısında bulunan Bosanski Šamac kasabasında
Dünya’ya geldi. Ailesi İslâmî duyarlılığa sahip bir aileydi. Ancak İzetbegoviç,
Müslümanları Avrupa’ya dışarıdan girmiş kimseler olarak gören bir çevrede
yetişti. Saraybosna’da bir Alman lisesinde eğitim gördü. Bilime önem veren
ve disiplinle çalışan bir öğrenci olarak tanındı.
Lise çağında üstün
kabiliyetleriyle ve İslamî konulara ilgisiyle öne çıktı. O dönemde bazı
arkadaşlarıyla birlikte dinî konuları tartışmak amacıyla Mladi Muslimani (Müslüman Gençler Kulübü)
adını verdikleri bir kulüp kurdu. Ayrıca genç kızlar için de ayrı bir birim oluşturdu. İkinci
dünya savaşı esnasında da ihtiyaç sahiplerine yardım etti.
İzetbegović’in kurduğu
Müslüman Gençler Kulübü oldukça önemli faaliyetler gerçekleştirdi. Ancak 2.
Dünya savaşında tüm Yugoslavya, Almanların işgaline uğramıştı. Bu savaş esnasında
Sırp çeteleri Alman askerlerinin de desteğinden yararlanarak Bosna’da 100 bin Müslüman’ı
katlettiler.
Komünist rejimin ülke
yönetimini ele geçirmesiyle birlikte dinlerin toplumsal hayattaki varlığı
giderek azaltıldı. İzetbegoviç, politik İslam’ı savunduğundan ve
ateizme karşı olduğundan komünist yöneticilerin en önemli hedeflerinden
biriydi. Bu sebeple 1949’da İslamcılık suçlamasıyla hapse girerek beş yıl
hapis cezası çekti.
İzetbegoviç’in sıkıntıları
1953’te iktidara gelen Tito zamanında daha da arttı. Fakat Tito’nun
1974’te yeni bir anayasa hazırlamasından sonra yönetim din üzerindeki
kontrolünü kısmen hafifleterek bazı geleneksel İslamî kurumların yeniden işlev
kazanmasına imkân sağladı. Bu yumuşama üzerine bazı camiler ve medreseler
yeniden açıldı. Küçük çapta da olsa bir yumuşamayla bazı dinî kurumların
yeniden hayata geçirilmesi Müslümanlar arasında hızlı bir İslamî uzlaşıya
zemin hazırladı.
İzetbegoviç’in oğlu bu
ortamdan yararlanarak babasının makalelerini bir kitapta toparlayıp,
1983’te “İslamî
Manifesto” adıyla yayınladı. İzetbegoviç’in daha önce
1970’te de bu adla bir kitabı yayınlanmıştı. 1983’te söz konusu kitabın
yayınlanması epey bir yankı uyandırdı. Hâkim sistem bu gelişmeye tahammül
edemeyerek İzetbegoviç’i Avrupa’nın ortasında radikal İslamî bir
cumhuriyet kurmak için çalışmakla suçladı ve tutuklattı. İzetbegoviç,
mahkeme önüne çıkarılıp “hakim sistemi değiştirmek ve Bosna-Hersek’i İslamî devlete
dönüştürmek için çalışmak”la itham edildi ve yargılamadan sonra
14 yıl hapis cezasına mahkûm edildi oluyordu.
1990’lı yıllara girildiğinde Yugoslava
Sosyalist Federal Cumhuriyeti içinde bir bağımsızlık
hareketi baş gösterdi. Özerk cumhuriyetler birbiri ardından bağımsızlıklarını
ilan ediyor ya da bu yönde niyetlerini ortaya koyuyorlardı. Bosna-Hersek de 1
Mart 1992’de gerçekleştirdiği referandum sonrasında bağımsızlığını ilan etti.
Çünkü yapılan referandumda halkın % 62,8’i bağımsızlığı tercih etmişti.
Ancak Sırplar hemen
arkasından Bosna-Hersek yönetiminde söz sahibi olan Müslümanlara karşı savaş açarak
yeni bir katliam hareketi başlattılar. Hırvatistan ve Slovenya‘nın bağımsızlık
mücadelesine destek olan Avrupa ülkeleri ve ABD ise
Bosna-Hersek’i Sırp saldırıları karşısında yalnız bıraktılar.
Bosna-Hersek meselesinin
çözümü için değişik tarihlerde gerçekleştirilen görüşmeler ve arabuluculuk çalışmaları
da bir sonuç vermedi. 1994’ün sonuna gelindiğinde Bosna-Hersek’teki iç savaşın
aldığı can sayısı 250.000’i, göçe zorladığı insan sayısı ise 1 milyonu aşmıştı.
Neticede 1995’te
ABD tarafından dayatılan Dayton Anlaşması‘nın imzalanmasıyla savaş sona
erdi. Anlaşma Bosna-Hersek topraklarının % 51’ini Müslümanlara
ve Hıristiyan Hırvatlara, % 49’unu da Bosna-Hersek Sırplarına (veya
bu ülkeye yerleşmiş Sırplara) veriyordu. Yönetimin de bu üç halk arasında
paylaşılmasını şart koşuyordu. Anlaşmayla Amerika Birleşik Devletleri,
aynı zamanda Müslümanlara ellerindeki silahları imha etmelerini ve ABD patentli
silahları, yedek parçasız bir şekilde satın almalarını şart koştu.
Merhum Aliya’nın, “Her şeye kadir olan
Allah’a yemin ederim ki köle olmayacağız”şeklinde mezar taşında
yazan sözü ise hayatı mücadele ile geçen liderin Boşnak halkına bıraktığı
en önemli miraslarda biridir. Rahmet ve minnetle…
YORUMLAR