Geçen hafta Tahran’da Türkiye, Rusya ve İran arasında “İdlib”
başlıklı üçlü zirve gerçekleşti. Bölgedeki
aktörlerin nüfuz gösterisine sahne olan “İdlib” neden bu kadar önemli? Ülkemiz
için İdlib’in güvenliğinin çok daha ayrı önemi var.
Rusya ve İran Esed’in yanında bir tutum sergilerken
Amerika Rusya’nın Suriye’deki geniş bir alanı gayrı resmi de olsa elinde tutmasından
çok rahatsız. Soğuk savaşın izlerinin devam ettiği bu durumdan en çok ülkemiz
etkilenecektir.
Suriye’nin kuzeybatısında Türkiye sınırındaki stratejik
vilayet İdlib, Mart 2015'te Kaide kolları Nusra Cephesi ile Ahrar'uş Şam'ın liderliğindeki
Fetih Ordusu tarafından tümüyle ele geçirildiğinden beri huzur yüzü görmedi.
İdlib'in, Türkiye'ye yaklaşık 130 kilometre sınırı
bulunuyor. Çatışma durumunda Hatay sınırında yeni bir göç dalgasıyla karşılaşma
ihtimali, Türkiye'yi en fazla endişelendiren konu. Hâlihazırda 3,5 milyondan
fazla Suriyeliyi barındıran Türkiye, İdlib'de ateşkesin korunması noktasında
çalışmalar yürütüyor.
Tahran zirvesinde ateşkes çağrısı Rusya’dan karşılık
bulmadı dersek yanlış olmayacak. Rus askeri birliklerinin Lazkiye'de konuşlandırdığı
Hmeymim Üssü'ne insansız hava araçlarıyla düzenlenen saldırıların İdlib'den
yönlendirilmesi ve Kuzey Kafkasya bağlantılı tüm savaşçıların İdlib'de
toplanmasını gerekçe gösteren Rusya ateşkese yanaşmıyor.
Önümüzdeki
günlerde Moskova zirvesinde bu konu tekrar tartışılacak gibi, ancak Rus ve
rejim güçlerinin görüşmeler devam ederken hava saldırısına devam etmesi
ateşkesin kolay olmayacağının işareti.
Öte yandan, TSK'nın İdlib gerginliği azaltma bölgesi
sınırları içerisinde 12 gözlem noktasını bulundurması, İdlib'i daha da önemli
bir yer haline getirdi.
İdlib'de silahlı birçok grubun varlığı, olası bir çatışma
durumunda bu grupların Türkiye'ye sızma ihtimalini de beraberinde getiriyor. Türkiye,
PKK’nın Suriye kolu kabul ettiği YPG'nin İdlib üzerinden Irak sınırından
başlayarak Akdeniz'e kadar kesintisiz bir hat oluşturmasını engellemek
iddiasında. Bu gerekçe üzerinden İdlib içinde oluşturacağımız askeri bölge, YPG'nin
İdlib'e yayılmasının da önüne geçecektir.
Gelecekte YPG'ye karşı ÖSO ile yeni operasyonlar düzenlemenin
hesabını yapan Türkiye, İdlib'in Suriye hükümeti tarafından kurtarılması halinde,
desteklediği ÖSO gruplarının dağılmasından ve ÖSO ile diğer cihatçıların
sivillerin arasında karışıp Türkiye'ye kaçmasından da endişe ediyor.
İdlib, 2011'de
Suriye savaşının başlamasıyla birlikte Suriye'den Türkiye'ye ilk göçün
yaşandığı ve yabancı savaşçıların Türkiye üzerinden Suriye'ye en fazla geçiş
yaptığı yer olması bu endişede en büyük etken.
Yerel sivil idare
kayıtlarına göre İdlib’de 2 milyon 400 bin civarında yerli nüfus, yaklaşık 1,3
milyon da iç göçle gelmiş vatandaş barınıyor. Bunlardan yaklaşık 1 milyon'u
Türkiye sınırına sıfır sayılabilecek 200'e yakın kampta barınıyor.
İdlib'e olası bir operasyonun Türkiye ve Avrupa'ya yüz
binlerce kişilik göç dalgasını tetikleyecektir. Böyle bir durumda AB ülkeleri
de Türkiye’nin tutumuna göre bu göç dalgasının endişesini yaşamak
istemeyecektir.
Suriye’de dış güçler tarafından atılacak her adım
ülkemizin aleyhine olacaktır. Türkiye kendi adımlarını atmalı ve bunu
muhataplarına da kabul ettirmelidir. Aksi bir durumda idlib’in mevcut statüsü
de bizi tatmin etmeyebilir.
ABD, Akdeniz hayallerini gerçekleştirme gayreti içerisinde olan Rusya ile bir kez daha karşı karşıya gelecek gibi duruyor. Bir tarafta kanlı bıçaklı olduğumuz İdlib’ de hemfikir bir ABD diğer tarafta sıkı fıkı olduğumuz fikirlerin daha doğrusu menfaatlerin uyuşmadığı bir Rusya arasına sıkışmak nasıl bir siyasi manevra ile çözülecek ileriki günlerde göreceğiz.
YORUMLAR