Türk eğitim tarihi öğretmen yetiştirme bakımından zengin
bir geçmişe ve deneyime sahiptir. Osmanlı Dönemi'nin özellikle kuruluştan
17.yüzyıla kadar geçen sürede bütün kademelerdeki mektep ve medreselere
eğitimci ve öğretmen yetiştirmede çok etkili bir sistemin kullanıldığını görmek
mümkündür. Ancak medreselerin bozulmasıyla birlikte eğitimci ve öğretmen
yetiştirme de aksamaya başlamıştır. Bu dönemlerde öğretmen yetiştirme çabaları
sınırlı bir çerçeve içinde gerçekleşmiş olsa da özellikle Dârülmuallimînin 16
Mart 1848’de kurulmasından bu yana geçen yaklaşık 172 yıllık süreç, öğretmen
yetiştirmede birçok uygulama, karara ve yasal düzenlemeye sahne olmuştur.
Bugünkü öğretmen yetiştirme uygulamalarının eleştirel bir analizini yapmak,
uygulamalara sağlıklı bir seyir kazandırmak açısından önemlidir.
Öğretmenlik profesyonel bir meslektir. Öğretmen olmak
için birtakım bilgi ve becerilerin meslek öncesinde kazanılmış olması ve alan
uzmanlığının sağlanması gerekir. Fatih Sultan Mehmet, asırlar önce bu
düşünceden hareketle Eyüp ve Ayasofya Medreselerinde sıbyan mektebinde hoca
olacaklar için diğerlerinden farklı bir programı uygun görmüş ve diğer
derslerin yanında muallim adayları için “tartışma kuralları ve öğretim yöntemi”
anlamına gelen adâb-ı mubahasebe usûl-i tedris adında bir dersi programa
koydurmuştur. Bu gelişme, öğretmenlik mesleğinin profesyonel bir yapı kazanması
bakımından atılmış önemli adımlardan biridir. Yine Osmanlı Dönemi'nde mülâzemet
yöntemi devreye sokularak öğretmenlik atamaları belli bir sistematik içinde
gerçekleştirilmeye çalışılmış ve daha üst düzey kurumlarda öğretmenlik belirli
sınavlarda sağlanacak başarıyla ilişkilendirilmiştir.
1848’de kurulan Dârülmuallimîne girişler birtakım
koşullara bağlanarak girdi kalitesi artırılmaya ve nitelikli öğrencilerin
öğretmenlik mesleğine kazandırılmasına çaba harcanmış ancak zamanla bu şartlar
aranmamaya başlanmıştır. Dârülmuallimînden mezun olan öğretmen adaylarının okul
başarı puanlarının atamalarda bir kriter olarak gözetilmesi, Dârülmuallimînde
verilen eğitimin niteliğinin önemsendiği biçiminde yorumlanabilir. Ancak bugün
eğitim fakültesi mezunlarının ve diğer fakültelerden mezun olup pedagojik
formasyon sertifikası alarak atama bekleyen adayların seçiminde nitelikli
öğretmen yetiştirmeye yardımcı olacak kriterlerin arandığını söylemek zordur.
Türk eğitim tarihinde özgün eğitim uygulamalarına
rastlanmaktadır. Nitelikli öğrencilerin seçilerek devlet bürokrasisi için
yönetici yetiştiren Enderun mektebi kendine özgü bir özellik taşımaktadır.
Bunun yanında köy enstitüleri kendi gerçekliği içinde önemli bir etkiye
sahiptir. Ayrıca yüksek öğretmen okulları da Cumhuriyet Dönemi öğretmen
yetiştirme sürecine kayda değer katkılar sağlamıştır.
Fatih Sultan Mehmet’in hocası Akşemseddin’e duyduğu saygı
ve sözüne verdiği değer ile Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Öğretmenler, yeni nesil
sizin eseriniz olacaktır.” Sözü öğretmenliğin ne kadar kutsal ve önemli bir
meslek olduğunu yeterince anlatmaktadır. Bu nedenle toplumların var olma
savaşında öncüleri olan öğretmenlerin iyi yetiştirilmesi gerekir. Öğretmen
yetiştirmeye günübirlik politikalarla yön verilmesi sağlıklı bir toplum
oluşturma ve geleceği güven altına alma açısından bazı sorunlara yol açabilir.
Günün gerçeklerine uygun, toplumsal ihtiyaçları dikkate alan ve çağı anlayan ve
yorumlayan öğretmenlere eğitim sistemimiz, bugün her zamankinden daha fazla
ihtiyaç duymaktadır. Konuyla ilgili tarafların bu durumu dikkate alarak
öğretmen yetiştirmeyi kendi kültürel yapımıza uygun ve dünya gerçekliğiyle de
bağdaşan bir anlayışla ele alarak düzenleme yapmaları hepimizin ortak
beklentisidir.
Sokrates’in dediği gibi “Dünyada her şeye değer
biçilebilir, ama öğretmenin eserine değer biçilemez. Çünkü, onun eseri her
şeydir ve hem de hiçbir şeydir.”
Tüm eğitimcilerin” öğretmenler günü” kutlu olsun.
YORUMLAR