“Barış pınarı” harekâtının başladığı gün Trump’tan, Sayın
Cumhurbaşkanımıza hitaben yazılan küstah, dünya diplomasi tarihinde örneğine az
rastlanır bir mektup gönderildiği gündeme bomba gibi düştü. Trump, mektubunda
şu ifadelere yer verdi:"Sayın Cumhurbaşkanı, gelin iyi bir anlaşma
yapalım! Binlerce kişinin öldürülmesinden sorumlu tutulmak istemezsiniz ve biz
de Türk ekonomisini mahvetmekten sorumlu olmak istemeyiz ve bunu yaparız. Size
bunun bir örneğini Pastör Brunson olayında yaşatmıştım.
"Sorunlarınızın bazılarını çözmek için çok uğraştım.
Dünyayı yüzüstü bırakmayın. Harika bir anlaşma yapabilirsiniz. General
Mazlum(sözde YPG komutanı) sizinle müzakere etmek istiyor ve daha önce
vermedikleri bazı ödünleri vermeye niyeti olduğunu söylüyor. Size güvenerek,
(Mazlum Kobani'nin) bana yazdığı, elime yeni ulaşan mektubu da ekte
gönderiyorum.”
Bu gayr-ı diplomatik dil Trump’ yakışmış ora da değilim
de sözde komutan, kırmızı listede aranan terörist nasıl oluyor da ABD başkanı
ile direk temas kurup Türkiye ile müzakere yapmaya teşvik ediliyor. Mazlum
Kobani denilen terörist ne kazanmış ki! Taviz vermeye hazır deniliyor. Trump,
sabık başkan Barack Obama üzerinden Türkiye’ye karşı yumuşak siyaset yapma
peşinde. Obama’nın Türkiye’ye verdiği sözleri (patriot) yerine getirmediğini,
Suriye politikasının yanlış olduğunu öne sürerek ağzımıza bir parmak bal sürüp
bize şirin görünme ve kendini aklama derdinde. Bu sürrealist politikaya alet
olmamak gerekiyor. ABD de başkanların değil devletin politikası esastır.
Başkanlar sadece farklı sunumlar yapar. Trump da dâhil devleti idare edenler
başta evanjelistler olmak üzere parayı elinde bulunduran lobilerdir.
Barış pınarı harekâtı yedi düvelin karşı çıkmasına rağmen
başarı bir şekilde devam ederken ABD ve Rusya Federasyonu kendi aralarında
anlaştı. Rusya Suriye’de rejim güçlerini Kobani ve Münbiç’e yerleştirdi. YPG ve
Esed’i anlaştırdı.
Ama her nedense Suriye’de stratejik nüfuz peşinde olan
iki düşman ortak zeminde buluştu. Gerek ABD ve gerekse Rusya YPG ye terörist
grup diyemedi. ABD’ nin binlerce tır dolusu silah ile donattığı YPG’ye terörist
demesini de kimse beklemesin zaten. Rusya ise bu grupları bir gün lazım olur
düşüncesi ile küstürmek istemiyor.
Operasyon öncesi Türkiye’ yi oyalama taktiği olarak
sahaya sürülen ABD-TÜRK ortak devriye mayası tutmadı. Soçi mutabakından sonra
10 km’yi kapsayan bir çizgide yeni devriye ortağımız Rusya oldu. Her iki
devriyede amaç Türkiye’ yi göz hapsinde tutup gerek rejimi ve gerekse
teröristleri korumaktan başka bir şey değil.
ABD’nin Suriye üzerindeki politikası Rusya ve Türkiye’ye
geçti. Şayet Rusya ve ABD arasında gizli dalavereler olmadı ise! Rusya
Akdeniz’e inmek için güneyinden de bir koridor açtı. Irak ve Ortadoğu
ülkelerinin kalbine açılan bu yol güzergâhını korumak isteyen Rusya bölgede
kalıcı olma politikaları geliştirecektir.
ABD ve Rusya ile varılan mutabakatların ortak yönleri
var: Suriye'nin toprak bütünlüğü, Türkiye’nin sınırlarını koruma hakkı, YPG ye
verilen süre-YPG terör örgütüdür denilmemesi, Sınır derinliği, Ülkeler arası
ekonomik durum, birlikte devriye-koruma, Suriyeli sığınmacıların dönüşü vs.
Ama nedense YPG'nin 30 km sonrasındaki durumu hiç gündeme
gelmedi. Gerek ABD gerekse Rusya terörizmi finanse etmeye devam edecekler. Soçi
mutabakatında 150 saat sürenin sonlarına doğru sırada anlaşma yapacak hangi
devlet olur bilemem. Bildiğim tek şey YPG 'yi koruyan devletlerin varlığı ve
Suriye’yi bekleyen geleceğin karanlık olduğudur.
Trum’ın birdenbire çıkıp İŞID lideri Bağdadi’yi öldürdük
demesi ABD’nin terörizmle mücadelede samimi olmadığını gösteriyor. Adama bu iş
bu kadar kolaydı da neden bu kadar beklediniz demezler mi? ABD bölgedeki
varlığının görünürde meşru nedeni İŞİD’ i tasfiye ettiğini düşünerek, ypg ile
birlikte Suriye’nin tek aktif petrol merkezi olan Deyrizor’u kontrol altına
almak istemesi “İŞİD’in bahane” olduğunu gösterdi. 150 saat süre bugün doluyor
derin kaygılar devam edecek mi? Bunu hep birlikte göreceğiz.
YORUMLAR