Kura ile sevgili çekilişinin yapıldığı, bir günlük
aşkların! Yaşandığı, kapitalist sistemin uydurduğu” 14 Şubat “akımı maalesef
ülkemizde de bir alışveriş çılgınlığına dönmüş durumda. Bundan beş-altı bin yıl
evvel Türk kadını bizim için ne ise şimdi de o olmalı.
Eski Türk toplumlarında aile en önemli sosyal birlik
olduğundan, ailenin temelini teşkil eden kadın, Türk destanlarında ve Türk
felsefesinde öyle yüce bir mertebeye kurulmuştur ki kadını öylesine yüce bir
varlık haline getiren töreye ve kültüre hayran olmamanın imkânı yoktur. Kadın,
erkeğin biricik yoldaşı ve çocuklarının anası olmak gibi önemli bir vazifeyle
görevlendirilmiştir. Daha da önemlisi Türk Milletinin tek bereket kaynağıdır.
Kendisine verilen bir takım haklardan dolayı hanların, hakanların,
cengâverlerin önünde saygıyla eğildikleri bir şeref abidesidir.
Eski Türk inancına göre ‘’Han ile Katun’’ gök ve yerin
evlatlarıdır. Kadının yeri yedinci kat göktür. Eski Türk destanlarında kadın
erkeğinin her daim yanındadır. Kadın erkeğinin güç ve ilham kaynağı kabul
edilirdi.
Türk kültüründe destan kahramanları iyi ata binen, iyi
savaşan, iyi kılıç kullanan kadınlarla evlenmek istemektedirler. Örnek olarak
Korkut Atanın Bamsı Beyrek hikâyesindeki Banu Çiçek Katun’u verebiliriz.
Savaşta kadınların düşman eline geçmesi büyük bir utanç
sayılırdı. Oğuz Kağan destanından öğrendiğimize göre ırza tecavüzün cezası ölüm
veya gözlere mil çekilmesiydi.
Arap gezgini Ahmed bin Fadlan, Türklerin tecavüz
suçlusunun bacaklarından çapraz bağlanmış iki ağaca bağladığını ve ipin
kesilmesi sureti ile bacakların ayrıldığını hatıralarında belirtir.
Yine Arap gezgini olan İbn’i Batuta şöyle der ‘’ “Burada
tuhaf bir hale şahit oldum ki o da Türklerin kadınlarına gösterdiği hürmetti.
Burada kadınların kıymeti ve derecesi erkeklerinden daha üstündür.”
Kağanın buyrukları yalnız “Kağan buyuruyor ki” ifadesiyle
başlamışsa geçerli kabul edilmezdi.
Yabancı devletlerin elçilerinin kabulünde hatun da
hakanla beraber olurdu. Tören ve şölenlerde kadın, hakanın solunda oturur
siyasi ve idari konumlardaki görüşlerini beyan ederdi. Mesela büyük Hun
İmparatorluğu adına Çin ile ilk barış antlaşmasını Tanrıkut Mete Han’ın Katunu
imzalamıştır.
Kadının yüceliği Altay Dağlarının en yüksek tepesine
“Kadınbaşı” ismi verilerek yaşatılmıştır.
Eski Türklerde kadın miras hakkına sahipti. Kadının
kendine ait mülkü mevcuttu. Kadının bunu istediği gibi kullanma hakkı vardı.
Eski Türklerde koca karısını boşayabildiği gibi, kadında kocasını
boşayabilirdi.
Bir de diğer toplumların kadına verdiği değerlere
bakalım, takdir sizin.
İngiltere’de XI. asra kadar kocalar karılarını
satabilirdi. Hıristiyanlar ise; kadına şeytan gözüyle bakmışlardır. Yine
İngiltere’de kadın “murdar” bir varlık sayıldığı için İncil’e el süremiyordu.
Kadınlar İncil’i okuma hakkına Hanry devrinde (1509-1547) sahip olmuşlardır.
Çin’de, boşanma hakkı sadece erkeğe mahsustu. Budizm’in
kurucusu Buda ise; ilk başlarda kadınları dinine kabul etmemiştir. Roma
hukukunda kadın, kendi malına hüküm edemezdi, vasiyet yapamazdı. Roma hukuku
kadını ergin kabul etmiyordu. Onu noksan akıllı sayıyordu. Roma’da dul kadının
evlenmesi suç sayılıyordu. Çin’de yeni doğan çocuk, erkekse pahalı kumaşlara,
kız ise bez parçalarına sarılırdı.
İran’da kanları bozmamak için yakın akrabalarla evlilik
uygun görülmüştür. Bu sebepten anaları ve kız kardeşleriyle evlenenler ortaya
çıkmıştır. ( Özellikle Mazdeizm’in popüler olduğu dönemde.)Cahiliye Araplarının
kız çocuklarını diri diri gömmeleri bir gerçektir. Kız çocuğa sahip olmak
onursuzluk sayılırdı.
Türkler, İslamiyet’i n kabulünden sonra da kadını “Allah’ın bir emaneti” olarak görmüşlerdir ve öyle de devam edecektir.
YORUMLAR