Bugün Adalar Denizi’nde yaşananlar yeni ortaya çıkmış
meseleler değildir. Yaklaşık 108 yıllık bir geçmişin tezahürüdür. Yunanistan’ın
bu kadar çırpınma nedeni ise enerji ya da ekonomi değil tamamen siyasi
manevradır, kaybetme korkusudur.
Konu ile alakalı 1912’lere kadar gitmeden 1970’lerden
başlamak gerekirse, Yunanistan’ın Türk kıyılarına yakın olan Ege adalarını
silahlandırması üzerine Türkiye de, İzmir’de, 1975 Temmuzunda, Ege Ordusu denen
IV. Orduyu kurdu Türkiye'nin bu yeni askeri kuvveti, tamamen NATO’dan bağımsız
doğrudan doğruya Türkiye'nin kendi emrinde bir birlikti. Bundan sonra Ege
Ordusu'nun varlığı, Yunanistan'ın korkulu rüyası ve aynı zamanda da devamlı
şikâyet konusu olacaktır.
1976 Şubat‘ta bir yeni gerginlik unsuru daha ortaya çıktı
Türkiye Ege'deki kıta sahanlığı haklarını korumada ne kadar kararlı olduğunu
göstermek için “ Hora” adlı araştırma gemisini (sonradan Sismik-1 olmuştur)
hazırlamaya başladı. Bunun üzerine Yunanistan Hora’nın Egeye çıkışını önlemek
için Türkiye nezdinde teşebbüslerde bulunarak, Yunan kit'a sahanlığına girdiği
takdirde Hora'nın tehlikeli bir durum yaratacağını bildirdi. Türkiye ise
verdiği notada Yunanistan’ın Hora'nın faaliyetine müdahale ettiği takdirde sert
bir karşılık göreceğini bildirdi.
Sismik-l 6 Ağustos 1976 günü Çanakkale’den ayrılarak.
Türkiye ile Yunanistan arasında kıta sahanlığı anlaşmazlığına konu olan sulara
girdi. Her iki tarafta da hava tam bir gerginlik içindeydi. Bir savaş havası
Ege denizi üzerinde oluşmaktaydı. Fakat Sismik- 1 Türk savaş gemilerinin
himayesinde idi Sismik-1 araştırmaları yaptıktan sonra 10 Ağustos 1976 günü Çanakkale’ye
döndü.
Bunun üzerine Yunanistan B.M Güvenlik Konseyine müracaat ederek, Türkiye’nin, Ege'deki Yunan
kıta sahanlığı üzerindeki haklarını ihlal etmek suretiyle, barış ve güvenliği
tehlikeli şekilde tehdit ettiğini ileri sürdü Güvenlik Konseyi 12 Ağustos’ta
yaptığı müzakereler sonunda, kıta sahanlığı meselesinin esasına girmeksizin,
tarafları, ikili müzakereleri kolaylaştırmak için, gerginliği arttırıcı
hareketlerden kaçınmak hususunda her türlü gayreti harcamalarını ve ikili
müzakerelere başlamalarını tavsiye eden bir karar aldı. Şüphesiz, bu karar
Yunanistan’ın beklediği karar değildi.
Lozan anlaşmasının kabul ettiği 3 millik karasularını,
Yunanistan 1936’da Türkiye’de 1964 de 6 mile çıkartmıştır. 6 mil sistemine göre
Türkiye’nin karasuları ege denizinde, bütün ege denizinin %8,8 i iken, Yunan
karasuları Ege denizinin %35 ini işgal ediyordu. Milletlerarası sular ise %56,2
olup bu sularda TPAO’ya verilen ruhsat sahası %28 kilometre kare idi.
Yunanistan karasuları sınırını %12 mile çıkarma derdinde.
Bunu başaramadığı için Libya’nın Türkiye ile olan kıta sahanlığı anlaşmasını
içine sindiremedi ve Mısır ile absürt bir diplomasi imzalama yoluna gitti.
Yunanistan karasularını 12 mile çıkardığı takdirde Ege Denizi’nin %63,9’u Yunan
karasuları,%8,3’ü Türk karasuları ve %26,1’i de milletlerarası sular yani açık
deniz olacak. Eğer Yunanistan 12 mili kabul ettirirse bu şu anlama gelir;
İstanbul’dan kalkan bir Türk gemisi, Antalya ve İskenderun’a giderken, Ege
denizinin büyük kısmında Yunan karasularından geçmek zorunda kalacak. Kısaca 12
millik karasuları Ege denizini bir Yunan gölü haline getirir. Böyle bir durumun
cüreti halinde Türkiye bunu bir savaş nedeni sayacağını büyük bir kararlılık
ile dile getirmektedir.
Yunanistan’ın Mısır ile imzaladığı anlaşmada bence derdi
enerji ya da ekonomik kazanç değil, Ege adalarını ve Akdeniz’i kaybetme ya da
koruyamama korkusudur. Türkiye’nin coğrafyada siyasi, ekonomik, askeri ve
diplomatik atakları Yunanistan’ı endişelendirmektedir.
Türkiye'nin, söz konusu alanda herhangi bir faaliyete
izin vermeyeceği ve Doğu Akdeniz'de ülkemizin ve Kıbrıs Türkeri’nin meşru hak
ve çıkarlarını kararlılıkla savunmaya devam edeceği kuşkusuzdur.
YORUMLAR