“Geleceğim bekle dedi, gitti
Ben beklemedim
O da gelmedi
Ölüm gibi bir şey oldu
Ama kimse ölmedi” der Özdemir Asaf ‘Çizik’ isimli
şiirinde.
Bir başka şair ise:
“Bülbül güle ‘Gül’ dedi
Gül gülmedi gitti
Bülbül güle, gül bülbüle
Yâr olmadı gitti” der.
Bir gün de Aşık İlhami Demir’e
“Ne zaman aşık oldunuz?” diye sorarlar. O da;
“20 sene evvel camda bir güzel gördüm. O gün bu
gündür çalar söylerim” diye cevap verir.
“Ona ulaşmayı hiç düşünmediniz mi?” diye tekrar
sorduklarında;
“Ulaşsaydım biterdi” cevabını verir.
Her aşık belki şair olamaz ama her şair mutlaka hakiki
birer aşıktır. Ancak vuslatı istemeyen aşıklardır onlar. Normal aşklara
benzemez bir şairin aşkı. Aşıklar vuslat için kasıp kavrulurken, şair
vuslatı öteledikçe öteler. O kadar çok öteler ki ahirete bırakır kimi
zaman. Kavuşmak istemez bir türlü. Çünkü vuslat bir şairin can damarını
keser.
Gerçek aşkın zirvesine ‘Ramak kala’dır şairlik. Ayrılığın
denizinde can vermektir. Sıradan bir aşığı şair yapan budur çünkü. Tıpkı
Şems’in gidişiyle pervaneye dönen, döndükçe yanan, yandıkça yazan
Mevlana misali. Ne diyor aşıkların piri Mevlana, Şems’ten sonra:
“Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme”
Mevlana ‘Etme’ diye yakarsa da ‘Etmiştir’ Şems.
Gitmiştir. Arkasında büyük bir aşık, büyük bir şair bırakarak
gitmiştir. Ve bir daha geri dönmemiştir. Büyük bir İslam alimi iken
Şems’le birlikte tasavvuf boyutuna geçen ve aşk ile tanışan Mevlana, ona
olan aşkından sonra büyük bir şair olmuştur. Ayrılık ve vuslat arasında
ezilmiş ancak vuslata erişememiştir.
Mihriban vuslat istedikçe ona “Unut” diyen bir halk şairidir
Abdurrahim Karakoç da. “Unutmak kolay mı?” diyen Mihriban’a tekrar “Unutmak
kolay mı deme. Unutursun Mihriban’ım” diye şiirler yazan ve vuslatı istemeyen
bir şair işte. “Mona Roza” şiirinin şairi Sezai Karakoç da yine vuslata
nail olamayanlardan. Kim bilir kavuşsaydı yazamazdı Mona Roza’yı. Her şairin
-ama gerçek şairin- kavuşamadığı bir sevdiği vardır. Bunun illa ki bir
yâr olmasına gerek yok. Ana-bacı-gardaş da, sevilen herhangi bir kimse de
olsa, derinden yandıktan sonra şairliğe vesile olabilir.
Şairlik samimi duyguların en damıtılmış halidir
çünkü. Aşkla, acıyla yanarak hakiki maşukla aradaki perdenin kalkmasına
vesile olan ve hakiki maşuka adım adım yaklaştıran bir aracı, bir yardımcıdır
şairin şiiri. Her şiir bir basamaktır maşuka giden ama bir türlü ulaştıramayan.
Basamakları tek tek dizer vuslat için ancak kavuşamaz şair. Bu kimi zaman
şairin elinde olmayan sebeplerden dolayıdır, kimi zaman da bizzat şairin
istediği şeydir.
Çünkü şair sevdiğine kavuşursa şiirleri tükenir.
Çünkü şair kavuşursa kalemleri körelir...
Ve bir şair için bu durum ahireti olmayan ölüm
demektir.
Ne demişler:
“Gül olmak kolay mı? Bülbül olmayı seçtiysen bir
ömür yanacaksın. Gül olmayı seçtiysen bir ömür solacaksın.”
Eee şair olmayı da seçtiysen vuslatı bir kenara atıp
ayrılığı kucaklayacaksın.
Ve bir ömür ayrılıkla sarmaş- dolaş yaşamaya alışacaksın.
YORUMLAR