Yılların vermiş olduğu yorgunlukla çıktım karşısına.
Ben bile karşısına çıkmayı tahmin edemezken.
Yorgunluk diyorum. Çünkü kolay değildi 14 yıl boyunca
bir hayalet gibi takip etmek, senin varlığından bile haberi olmayan birini.
Yoruluyordum gün be gün.
Kulaklıkta en yüksek sesle müzik dinlemek gibi bir
şeydi onu sevmek.. Etrafımda yaşam devam ediyordu
ama ben ondan başkasını işitmiyordum. Böyle geçti
koskoca 14 yıl.
Ezberledim bütün şiirlerini. İşitenler şaka
zannetti
ama ben ona dair her şeyi ezberledim. Konuşurken nefes arası vereceği yeri
de biliyordum, sol kaşının altındaki belli belirsiz beni
de. Ona dair her şeyi biriktirdim heybemde.
O benim gönlümü ışıl ışıl aydınlatan Şems idi. O
benim sevdamın en temiz, en ak haliydi. O bana sevdası uğur getiren bir
güzeldi.
Güzeldi. Ve bu yüzden çevresindeki en güzel
kişilerle tanıştırdı beni farkında bile olmadan. Necip Fazıl’la mesela. O
seviyor diye sevdim hayatım boyunca sevemem zannettiğim bir üstadı.
Mihriban’ın şairini tanıdım sonra. Bir de Koç’lar
gibi yaşamayı sevdayı. Ama bir Abdurrahim Karakoç
bulamamayı da öğretti.
Şekersiz çay içmeyi, ‘Seviyorum’ deyip ucuz laf
etmemeyi. Aşkını görünmeze gizlemeyi öğretti. İçine gömmeyi en kutsal
hisleri. Gömdükçe yeşereceğini gösterdi.
Harekete geçirdi sevda duygularımı. Şiirler yazdırdı
kalbime ve parmaklarıma. Yüreğime gömdüğüm sevda tohumları teker
teker filiz verdi içimde. Şiir defterlerimde yeşerdi
bütün mısra filizleri.
Şiir ormanında serinliyorum şimdi. 14 yılın
yorgunluğunu atıyorum ona yazılmış şiirlerin gölgesinde.
Böyle bir yorgunlukla çıktım karşısına. İlk defa
değdi bakışları bakışlarıma. Ama aradan geçen 14 yılda bakışları çoktan
karışmıştı başkalarının bakışlara.
Bense karşısında kalakaldım öylece.. Elimde bir kağıt
parçası ve ona yazdığım bir dörtlükle...
“Vuslata yaklaştı kıymetli zaman
Secdeye durdu sanki akrep, yelkovan
Bir değil bin şükür azdı uğruna
Bakışların gözlerime değseydi inan”
YORUMLAR