Eğitim ve Başarıda Milli Şampiyonların Kaptanı "Kenan...
Narin Demirci

Narin Demirci

Eğitim ve Başarıda Milli Şampiyonların Kaptanı "Kenan Sofuoğlu" Modeli

21 Ekim 2024 - 00:44 - Güncelleme: 21 Ekim 2024 - 00:59

O, motor tamircisi bir babanın üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelir. İki ağabeyi motor yarışları yapmasına rağmen babası onu motor tutkunu olmaması için tamirci dükkânından sürekli uzaklaştırmak ister. O ise fırsat buldukça babasının dükkânına gider ama babası onu oradan uzak tutmak için elinden gelen her şeyi yapar. Hatta okul tatillerinde sanayideki arkadaşının kaportacı dükkânına bile gönderir. Ancak ne kadar uzaklaştırırsa uzaklaştırsın, onun motor aşkını, yarış aşkını içinden söküp atmaya gücü yetmez.

O da iki ağabeyiyle birlikte arada Türkiye yarışlarına çıkıp derece alıyordur aslında. Ağabeyleri birinciliği ve ikinciliği paylaşırken, üçüncülük de ondadır. İlk üçe giren üç erkek kardeştir onlar. Yarışlarda oldukça iyidir kendisi de ağabeyleri gibi. Fakat bir gün 17 Ağustos 1999 depreminde oturdukları beş katlı bina yıkılır ve maaile göçük altında kalırlar. “Hayatımda ilk defa cansız bedenlere orada şahit olmuştum. İnanamamıştım. Ailemizin tamamı sağ çıkmıştı ama bizim kayıplarımız depremden birkaç sene sonra başladı. Asıl yıkımı o zaman yaşadık” diyor motosiklette Türkiye’ye tarihi zaferler kazandıran Milli Sporcumuz Kenan Sofuoğlu. Yarışması için en büyük desteği gördüğü ve “Arabasına kadar her şeyini satıp beni Avrupa’ya gönderen kişiydi” dediği büyük ağabeyi Bahattin Sofuoğlu’nu 2002 yılında henüz 24 yaşında evlerinin önünde karşıdan karşıya geçerken trafik kazanında kaybeder. Yıllar sonra kendisinden bir yaş büyük ağabeyi Sinan Sofuoğlu da 24 yaşına gelince bir motor yarışı kazasında vefat eder. Her iki evladını da 24 yaşına geldiklerinde kaybeden aile, Kenan’ın da motor yarışları yapmasını istemezler. 

1999 depremi sırasında evleri yıkıldığında ve enkazdan kurtulduklarında ilk düşündüğü şeyin, “Ne olacak şimdi? Yarışabilecek miyim?” olduğunu söylüyor ve “Türkiye’de o zaman bu işler amatör olarak yapılıyor. Bu işin Avrupa arenası yok. Avrupa’ya giden bir Türk yok. Uzayı keşfetmek gibi bir şeydi. Bir motosiklet yarışçısının çıkıp da Dünya Şampiyonalarına, Avrupa Şampiyonalarına gitmesi daha önce yapılmış bir şey değildi” diyor. Ancak Avrupa Şampiyonasında antrenmanlara çıkınca “İtalya’da, Almanya’da doğmak lazımmış” diye düşünüyor. Oradaki yarışçılarla aynı seviyede olmadıklarını fark edip geri dönmeye karar verse de içine sinmiyor bu durum ve Almanya’da bir düzen kurup fırsat oluşturmak, gerekirse motor tamirciliğine bile Almanya’da devam etmek istiyor. Bir yol bulabilmek, ortam oluşturabilmek için Almanya’ya akrabalarının yanına gidiyor ve onların evinin salonundaki kanepede kalarak geçiriyor günlerini.

Bahattin ağabeyi o zaman hayatta olduğu için Almanya’daki arkadaşlarını arayarak Kenan’ı oradaki takımlarla, yarışçılarla tanıştırmalarını rica ediyor. Bu süreçte ağabeyinin asla vazgeçmediğini özellikle vurgulayarak, bir gün Almanya’da bir yarış takımıyla tanıştırılma anısını şöyle anlatıyor, “Akrabam beni oradaki bir takıma ‘Türkiye’nin en hızlı motor yarışçısı olarak tanıttı. Bir imkân verin” dedi. Adam kahkaha atınca ne söylediğini sordum. ‘Türkiye’de motor yarışçılığı mı var ki? Gitsin amatörde yarışsın’ diyerek alay etmiş meğer. Burada sizin şansınız yok deyip gönderdiler bizi. Ben de iyice yarışçılığı değil de Almanya’da motorculuk yapmayı düşünmeye başlamıştım. Ama ağabeyim yine pes etmedi ve Almanya’nın 2. Lig’inde Amatör Kupa’sını buldular. Fakat orada yarışmak için 12 bin euro istediler. O parayı veren herkes o kupada yarışabiliyordu. Ağabeyim o parayı ayarlayabileceğini söyledi. Ama parayı denkleştiremediğimiz için taksitlendirmiştik. 2 bin euro önden verdik. Ve yarışlara girmeye başladım ama hayallerimin çok altında bir yerdi. İlk pistte 32’inci oldum. O insanlarla yarışamayacağımızı anladım ama 2 bin euro nasılsa verildi diye karşılığında birkaç yarışa daha çıkıp öyle bırakmak istedim. Artık dükkân işletmekten de vazgeçtim. Gurbette sığıntı gibi akraba evinin salonunda kanepede yaşamak, ev tutacak para olmaması, olsa bile vizen olmaması çok zordu. Türkiye’ye dönmek istedim. Bir yarışa daha girip Türkiye’ye dönecektim. Ama yarışı 3’üncü bitirdim. Almanya gibi bir ülkede Amatör Lig bile olsa podyuma çıkmak hoşuma gitti.”

Bu yarışta 3’üncülük almasının bir yandan kendisini ilgi odağı haline getirdiğini ama diğer yandan da protesto edildiğini söylüyor. Nedeni ise bir önceki yarışlarda 32. sıralarda olan bir yarışçının bir anda 3’üncülüğe yükseleceğine ihtimal verilmemesiymiş. Motorunu bile açmışlar bu yüzden ve incelemeye almışlar. O kadar ihtimal vermemişler yani başaracağına. Ancak motorunun tertemiz olduğu, oynanmadığı, standart bir motor olduğu, hatta eski lastikle yarışa çıktığı anlaşılınca bu kez de “O zaman olağanüstü yetenekli” deyip konuşulmaya başlamış. Almanya’da konuşulmaya başlaması bütün hesaplarını değiştiriyor Kenan Sofuoğlu’nun. Fakat o sıralarda gündem olmasına sebep olan ve unutamadığını söylediği bir röportajdan da bahsediyor. “Şampiyon pilot 39 yaşında son 3 yılın Almanya şampiyonuydu. O akşamki röportajında ona ‘Son 3 yıldır ilk defa son yarışa kaldınız şampiyonada. Normalde 3 yarış kala şampiyonluğunuzu ilan ediyordunuz. Şampiyonaya ilk defa gelen amatör bir pilotla şampiyonluk mücadelesine girdiğiniz halde şampiyonluğunuzu ilan etmediniz. Şampiyonluk yarın belli olacak ne söylemek istersiniz?’ diye sordular. O da ‘Eğer yarın ben kazanırsam ekstra sevinmeyeceğim. Ama Türk kazanırsa sevineceğim. Çünkü o çocuk ilk defa geldi buraya. Ben en iyi takımda yarışıyorum, o ise ilk senesinde. Bende yılların tecrübesi var, o hayatında ilk defa böyle bir motora oturdu, bilmediği pistlere çıktı ve beni bu kadar zorladı. Şampiyonluğu hak eden aslında o’ dedi” ifadeleriyle o röportajın adeta hayatına yön veren olaylardan biri olduğunu belirtiyor. Çünkü bir şampiyonun rakibini takdir ve takdis etmesi oldukça önemli bir olay. Almanya şampiyonunun bu sözleri üzerine Yamaha takımı, Kenan Sofuoğlu’nu araştırmaya başlıyor ve tabiri caizse Almanya defterini kapatıp Avrupa defterini açıyor onun için. Kendi takım pilotlarının yanında deneyip, Dünya Şampiyonasına yakın dereceler çıkardığını görünce de Avrupa Şampiyonasına alıyorlar onu. Ardından da Dünya Şampiyonluğunu elde ediyor Kenan Sofuoğlu. Ve Türkiye’nin motor sporları alanındaki ilk dünya şampiyonu olarak ülkesi için tarih yazıyor adeta. Tabii bu şampiyonluk tek seferle de kalmıyor ve tam 5 kez Dünya Şampiyonluğu kazanarak ülkesine defalarca bu gururu yaşatmayı başarıyor. Almanya’nın şampiyon pilotunun kendisi hakkında dile getirdiği bu düşüncelerini hiç unutmadığını söylüyor. İnsanların rakiplerini kıskandıkları, ayaklarını kaydırmak istedikleri böyle bir çağda, bu hareket ayakta alkışlanacak bir tavır gerçekten. Ve o, bütün bu başarılarının altında imzası olan Bahattin ağabeyini kaybettiğinde, bir aile bireyinden çok daha fazlasını, idealinde, hedefinde her zaman desteğini hissettiği bir yoldaşını da kaybetmiş oluyor ki, bunun tarifini yapacak kelime yoktur hiçbir lügatte.  

Yaşadığı ağır kayıplara rağmen yarış pistlerini bırakmayan avangart sporcu Kenan Sofuoğlu, toplumun ona biçtiği ve olmasını beklediği “motor tamirciliği” rolünü ezip geçerek Türkiye’nin motor sporlarındaki ilk gururu, ilk dünya şampiyonu olmayı başarıyor. Hatta bir şampiyonlukla da kalmaz. Motor sporları anlamında Türkiye’ye Avrupa ve dünya kapılarını açan ve bu anlamda gururumuz Kenan Sofuoğlu, 8-10 yaşlarında eğitmeye başladığı milli sporculara da hocalık yapıyor. Yol açan, gidilmemiş yollardan giderek efsaneleşen Sofuoğlu, bir zamanlar antrenman yapacak pist bulamadığı için kendi göbeğini kendisi keserek memleketi Sakarya’ya özel yarış pisti olan KNN54 Riders’ı yaptırıyor ve orada dünyanın en prestijli motor yarışları için “efsaneleşen” dünya şampiyonlarını yetiştiriyor. Tam bir yetenek avcısı aslında o. Yıllarca takip ederek yeteneğini keşfettiği çocuk yaşlardaki sporcuları himayesine alarak, onları hem pistte hem de sosyal hayatlarında eğiterek dünya şampiyonluğuna hazırlıyor. En küçük öğrencisi ise bir buçuk yaşından bu yana kullanmadığı motorlu araç kalmayan 5 yaşındaki oğlu Zayn. O da bu küçük yaşına rağmen kendi kategorilerinde iki tekerli ve dört tekerlide şampiyonluklar almaya başladı bile.

Motosiklet şampiyonluğunda ülkesi için bir marka olan Kenan Sofuoğlu, kendisini adadığı motora “ölüm aracı” olarak bakılmasının nedenini Türkiye’de motor sporunun çok bilinmediğine bağlıyor. Halbuki art arda yaşadığı kayıplarla, ölümün her an her yerde insanı bulabileceği fikri öyle bir işlemiş ki hücrelerine, tıpkı yarış pistlerindeki Kenan gibi o yolda da cesurca yürüyor hiç korkmadan. İki ağabeyinden sonra 55 yaşındaki babasını da kanserden kaybeden ve ailesini genişletmek isterken bir de 5 aylık bebeği Hamza’yı kaybederek evlat acısını yaşayan Kenan, imtihanların en ağırlarıyla sınanıyor. Çocuğunun hastalığı sırasında eşiyle kan uyuşmazlıkları olduğunu öğrenen çifte doktorlar “çocuk sahibi olmamaları” konusunda ciddi uyarılarda bulunuyorlar. Çünkü doğacak her çocuğun yüzde 25 oranında hasta olma olasılığı vardır. Hayatın bu sınavında da milli sporcuya en büyük destek Hollandalı eşi Julia’dan geliyor ve bütün riskleri göze alarak anne-baba olmak istiyorlar. Yürekleri ağızlarında evlat bekleyen çiftin Hamza’dan sonra sağlıklı dört evlatları daha oluyor. “Hayatta birçok acıyı tattım ama öte yandan da Allah çok güzel şeyler de nasip etti. Türkiye’de yetişen bütün motor sporlarındaki sporcuların ağabeyi, hocası, öğretmeni, menajeri olmayı nasip etti” diyor. Acının kıyısından köşesinden değil tam tamına içinden geçen bir insanın bu kadar cesur oluşunu da yadırgamamak ve şaşırmamak gerekir diye düşünüyorum. O yüzden şairin “Kaderin üstünde bir kader vardır” dediği gibi, o da hiçbir zaman motordan korkmadığının altını çizerek, “Her zaman tedbir bizden, takdir Allah’tan diyerek motora bindik” diyor.      

Kendisi gibi gözüpek, çok küçük yaşlarından itibaren motorla adeta dans eden ve “Tek Teker Arif” lakabıyla bilinen babası gibi motorla akrobasi hareketleri yaparak yürekleri ağızlara getiren birisi daha var onun hayatında. Küçücük yaşında motorla akrobasi yaparken kameralara “Hedefim Kenan Sofuoğlu gibi olmak. Pistlerde yarışıp şampiyon olmak” diyen birisi. Bu röportajından sonra Kenan Sofuoğlu’yla tanışan, 10 yaşından beri ilgilendiği, 14 yaşına geldiğinde ise tamamen kendi himayesine aldığı sporcularından biri olan 2021 ve 2024 Dünya Superbike Şampiyonu Toprak Razgatlıoğlu’ndan bahsediyorum. Onunla yollarının nasıl kesiştiğini şöyle anlatıyor Kenan Sofuoğlu, “Toprak yetenekli bir çocuktu. Türkiye şampiyonalarında yarışıyordu. 2014 yılında Toprak’ın babası ‘Biz artık gidemiyoruz. Bu çocuğa sahip çık’ dedi. Ben de ‘Eğer onu her şeyiyle teslim edersen ilgileneceğim’ dedim. ‘Söz. Eti senin kemiği benim’ dedi. Bir ay sonra kendi takımımla Fransa yarışına giderken onu da yanımda götürdüm. Toprak o hafta Fransa’da, Avrupa Şampiyonası’nda yarışı kazandı ve birinci oldu. O yarışta Toprak kendini ispatladığı halde İtalyan takımı sporcularla anlaşmalarını tamamladığını ve Toprak’ı alamayacağını söyledi” diyor. Kenan Sofuoğlu bunun üzerine kendi anlaşma fiyatından düşürüp Toprak’ı takıma 3’üncü pilot olarak aldırtıp, onun için ayrı bir takım kurdurtuyor. Böyle bir anlaşma sayesinde Toprak Razgatlıoğlu’nun Avrupa Şampiyonasına başladığını belirtiyor. Bir hocanın, inandığı bir sporcusu için olmayacak, daha doğrusu oldurtmak istenilmeyen bir işi kendi anlaşma fiyatından düşürerek olur hâle getirmesi ne müthiş bir şey öyle değil mi? Bu normal bir sporcu eğitiminden çok farklı, çok özel bir durum aslında. Bu bir adanmışlık, bu bir insanlık. İnandığı bir insana sahip çıkmışlık…

Kenan Sofuoğlu’nun mesleğiyle yani kendisini adadığı motor sporuyla ilgili bazı şeylerde geç kalmışlığından sanırım, şimdi çocuk yaştaki yetenekli sporculara kol kanat gerişi. “Ben 18 yaşında başladım bu işe. Aslında 18 yaşı bu işe başlamak için emeklilik yaşı öyle söyleyebilirim. Olacak iş değil yani. Bu işe 5-6 yaşlarında başlanması gerekir ve çok iyi bir eğitimle birlikte artık 13-14 yaşlarında Avrupa arenası, 15-16 yaşlarında ise Dünya şampiyonalarında yarış kazanan bir pilot haline gelinir. 18 yaşında ise dünya şampiyonu olunur. Ama ben 18 yaşında başlayabildim. Çünkü biz böyle yetiştirilmemiştik. Biz motor tamircisi olarak yetiştiriliyorduk. Popülarite olarak MotoCP benim yarıştığım kategoriden daha üstün bir yerde. Ben MotoCP’ye gidemedim geç başlayabildiğim için ama MotoCP için sporcu yetiştiriyorum” diyor Sofuoğlu ve çocuk yaşlarda yanına aldığı sporculara sadece pistte değil sosyal hayatta da mihmandarlık yapıyor. Yarış ile sosyal hayatı birbirinden ayrı düşünmüyor. Ona göre yaşamda her ne yapılırsa yapılsın hepsi bir bütün. Yani özel hayattaki karakterli duruş, sporda ve yarışta da geçerli onun için. Düsturu her anlamda “karakterli sporcu” yetiştirmek.

Karakterli bir sporcu yetiştirmenin de temelinde karakterli bir sporcu olmak var elbette. “Küpün içinde ne varsa dışına o sızar” diyor ya Mevlâna, işte bir kaptanın da şiarı neyse sporcularına yansıyan odur diye düşünüyorum. Kalite, kaliteyi yansıtır. Kenan Sofuoğlu’nun hiçbir platformda çekinmeden Toprak ile ilgili söylediği önemli bir şey var. O da aslında Toprak’ı da kendisi gibi bir SuperSport yarışçısı olarak aynı kategoride yetiştirmek istediği ancak sonrasında daha prestijli bir kategori olduğu için Superbike için kolları sıvadığı gerçeği. “Toprak ile ilgili en doğru hareketi yaptım” dediği o karar sürecini şöyle anlatıyor Sofuoğlu, “Benim Superbike’a gidemememdeki en büyük sıkıntı 600 cc’lik motorlara çok fazla binmemdi. Superbike’ı süremedim. Çünkü Superbike 1000 cc’lik. Biz de Toprak’ı 1000 cc’lik Superbike Avrupa Şampiyonası’nda yetiştirdik. Toprak önce istemedi. Çünkü 1000 cc gerçekten çok zor, alışması oldukça güç. İki sene gerçekten süründü diyebilirim. Ardından Toprak’ın çok yetenekli olduğunu ve yatırım yapılması gereken bir sporcu olduğunu söyleyerek Bakanlık’a rica ettim ve bütçe ayrılarak sahip çıkıldı. 4 yıllık bir eğitimin ardından Toprak, 2021 yılında Dünya Superbike Şampiyonu oldu. Şampiyon olduğunda bana, ‘Ağabey! Beni yıllar önce 1000 cc’lik motora oturttuğunda içimden sana çok kızmıştım. Bana ne yaptığını şimdi çok iyi anlıyorum’ dedi. Çünkü Toprak böyle olunca tarih yazdı ve daha değerli bir pilot oldu. Çünkü Superbike daha büyük bir şampiyona.”

Toprak Razgatlıoğlu da Superbike’a başlama mevzusunu anlatırken en büyük hayalinin, Kenan Sofuoğlu’nun yarıştığı dönemde onunla takım arkadaşlığı yapmak olduğunun altını özellikle çiziyor. “Ama Kenan ağabey farklı bir yol çizdi bana. Superbike serüveni öyle başladı” diyen Razgatlıoğlu, “ ‘Seni Superbike Dünya Şampiyonu yapmak istiyorum. Zaten 600 cc’de ben şampiyon oldum. Tekrar orada bir yol izlemenin anlamı yok’ dedi. İçimden geçen Kenan ağabeyin takım arkadaşı olmaktı ama ‘Tamam’ dedim. İyi ki o zamanlar karşı çıkmamışım. Şimdi dünya şampiyonu olduk. Birçok ülke bizden bahsediyor. Kenan ağabeyin hakkını yemek istemiyorum. Aile bir yere kadar getiriyor ama bir yerden sonra birinin elinizden tutması gerekiyor. Orada da Kenan ağabey vardı. Eğer o elimden tutmasaydı bu durumda olmazdım. Ağabeyimle Alanya’daki dükkânımızı işletecektik” ifadelerini kullanıyor.

Aralarındaki “Superbike” konusunda yaşanan bu atmosfer, çok enteresan bir başka kapı açıyor. Enteresan diyorum çünkü Razgatlıoğlu’nun Sofuoğlu’na olan bu güveni, onun tek bir sözüyle motosiklet alanında başarısı olmamış BMW markasıyla anlaşmasına sebep oluyor. Nedeni ise tarih yazmak. Evet doğru duydunuz. Efsaneleşmek için kimsenin tercih etmediği yoldan gitmek gerekiyor çünkü. Hani bir söz var ya, “Başkasının izinden yürüyen iz bırakamaz” diye. Aynen öyle işte. Razgatlıoğlu, BMW ile anlaşma sürecinden, “BMW’nin bugüne kadar motosiklette hiçbir başarısı yoktu. Bizimle beraber tarih yazmaya başladı. Yamaha’dan ayrılma kararı almıştık. Anlaşma imzalayacağımız iki firma vardı. Kawasaki bizi çok istemişti. Ama Kawasaki 6 kez üst üste şampiyon olmuş bir marka. Orada şampiyonluğumun bir özelliği olmayacaktı. Fakat BMW başarıya aç bir markaydı. O yüzden kazanınca insanlar bir ağlayıp bir gülmüşlerdi. Bu çok önemli. Yamaha mesela 11-12 sene önce en son dünya şampiyonu olmuştu. Bizimle birlikte yeniden dünya şampiyonu oldu. Orada yeni insanlarla şampiyon olmak bambaşka bir şey. BMW teklif sunduğunda çok riskli bir karar olduğunu biliyorduk. Ama Kenan ağabey, ‘Eğer BMW’yi şampiyon yapabilirsek, bu seni isim olarak çok farklı bir seviyeye taşıyacak. Ve burada efsane olacaksın. Ama bunun kararını vermek sana ait. Bunu sen de istiyorsan yeni serüvene yelken açacağız’ dedi. Ben de ‘Ağabey sen bana inanıyorsan ben hazırım’ dedim. O da ‘Sen yaparsın’ dedi. Eğer Kenan ağabey ‘Bilemiyorum’ deseydi o işe girmezdim. Ama iyi ki girmişiz. Kimsenin inanmadığı, güvenmediği bir marka idi BMW. Yamaha’dan ayrılırken ‘Sen deli misin? Kariyerini bitireceksin BMW ile. Kim gidiyorsa motorla düşüyor’ dediler. İlk yarışımız istediğimiz gibi geçmemişti ama ikinci yarışla ve bugüne kadar dünya şampiyonasında birinci olamadığım bir pistte birinciliğimi aldım BMW ile. Çünkü BMW düzlükte çok hızlı bir motor. İtalya’da birincilik aldığımız yarış bizim için çok özeldi. 3 yarışı da birinci bitirmiştik. Herkes şaşırmıştı. Şaşkınlıktan motosikletlerini geliştirmeye başladılar. Çünkü kimse böyle bir başarı beklemiyordu BMW’den ve benden” sözleriyle bahsediyor. Sonuç mu? Kenan ağabeyinin dediği gibi oldu. Kimsenin inanmadığı bir markayla ikinci Dünya Şampiyonluğunu kazandı ve 2024 Dünya Superbike Şampiyonu oldu. Böyle bir inanmışlığa, böyle bir çabaya ve böyle bir azme saygı duymamak elde değil. 

Aslında burada önyargıları da kırıyor Toprak Razgatlıoğlu. Başarıda, kişinin teknikten öte bir şey olduğunu gözler önüne seriyor somut bir şekilde. Ve tabii başarının içinde bulunulan ortamla da mutlak alakasını. BMW’de şampiyon olabilmek için teknik detaylar kısmında da firmayla paslaştıklarını belirtiyor ve “İlk önce koltuk projesi istedim onlardan. Çünkü motorun koltuğu çok yüksekti. Daha sonra motorun eksiklerini sürdükçe düzeltebiliyorum. Elektronik kısmında çok düzensizlik vardı. Motor frenini ve şase kısmını da geliştirdik. Daha geliştireceğimiz çok şey var. Ben BMW’yi, BMW de beni popülerlik noktasında çok farklı noktalara getirdik. Bu benim de hayallerimin ötesinde bir şeydi. Herkes beni bir Superbike efsanesi olarak gösteriyor” diyerek en prestijli motosiklet yarışı olan MotoCP’ye geçmenin de vaktinin geldiğini söylüyor. Toprak’a göre Kenan Sofuoğlu sadece bir hoca ya da bir menajer değil. “Hem hayatımı düzenlemeye hem de para kazandırmaya çalışan inanılmaz bir ağabey. Benim için en iyisini yapmaya çalışıyor. ‘Hayatımda yaptığım hataları size yaptırmayacağım’ diyor bize. Her zaman sözünü dinlemiş biriyim. Hayat dersleri olarak da aynı şekilde. Çok imkân sağladı bizler için. Elinden gelenin fazlasını yaptı. Benim en büyük örnek aldığım kişidir. Sadece sporcu kimliği olarak değil karakteri ve insanlığı olarak da çok şey öğrendim. O artık benim tamamen ağabeyim. Ona karşı düşüncelerim hiçbir zaman değişmeyecek” diyor onun için.

Keza, sporcularından Türkiye’yi temsil eden Milli Motosikletçi Deniz Öncü de Sofuoğlu için farklı bir şey düşünmüyor. “Kenan ağabeyim çok enteresan bir insandır. Bazı şeyleri bana ters geliyor gibi olur ama üzerinden zaman geçince anlayabiliyorum verdiği kararların nedenlerini ve nasıl bir yol çizdiğini” diyen Öncü, “O, bu yollardan geçmiş bir insan olarak her şeyi bildiği için ileriye dönük planları benim adıma en iyisini yapabilir. Birkaç kez böyle olduktan sonra çok iyi anlamaya başladım ve o bir şey söylediği zaman asla sorgulamam, yaparım. O benim için sadece bir menajer değil. Benim hocam, yol gösterenim, ailemizin babası, ağabeyi gibi bir şey. Benim için her şey demek” sözleriyle, onun hayatında birçok role sahip olduğunu belirtiyor. 

8-9 yaşlarındayken Kenan Sofuoğlu’nun himayesi altına girerek Milli Sporcu olan Can Öncü de 15 yaşında motosiklet tarihine adını yazdırmış bir motosiklet yarışçısı. 2018 Moto3 Dünya Şampiyonası’nın son yarışını kazanan pilot, 15 yaşındaki ilk yarışında zafere ulaşarak en genç Grand Prix kazanan sporcu olarak motosiklet tarihine geçti. Üstelik yarışa 4’üncü sıradan başlamasına rağmen. Yarışa gerilerde de başlamış olsalar tur içerisinde kontrolü ellerine alabilen yarışçılar yetiştiriyor Kenan Sofuoğlu. Zira 5 yaşındaki oğlu Zayn de Uşak’ta düzenlenen Türkiye Supermoto Şampiyonası 3. Ayak 2. Yarışında, mücadeleye sonuncu başlayıp birinci bitirmişti. Çünkü babası, ilk virajda oğlunu durdurup rakiplerinin geçmesini bekledikten sonra onu tekrar piste göndererek yarışa dahil etmişti. Henüz küçük yaşlarda pistteki mücadeleyi, atakları ve kazanma azmini aşılıyor onlara besbelli. Takdir etmemek mümkün değil. Nitekim aynı kaptanın öğrencisi olan Can Öncü’den de benzer performans beklenirdi, ki motor sporları tarihine geçti adı. 4’üncü sırada değil belki son sırada dahi başlasa birinci olabilirdi. Kim bilir? Çünkü aynı yarışın ikincisi de “Bir Kenan Sofuoğlu Öğrencisi” olan ve şampiyonun ikiz kardeşi Deniz Öncü. Can Öncü bu tarihi başarıyı elde ettiğinde ikiz sporcuları Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a takdim ederken Can için “Bu, dünya motosiklet tarihinin en büyük başarısı. Bunu ben bile başaramadım” diyor Kenan Sofuoğlu. Şimdi biz bir hocanın sporcuları için bu ifadeleri kullanacak kadar kibirsiz oluşunu mu takdir edelim, yoksa her iki kardeşi de uluslararası bir arenada ilk iki dereceyi alabilecek düzeyde güçlü yetiştirmiş olmasını mı?

“Sporcularımın hepsi benden iyi. Yetenek olarak, eğitim olarak, yetiştirilme tarzı olarak çok daha iyiler” diyen bir karakter Kenan Sofuoğlu. Düşünüyorum da 5 Dünya Şampiyonluğu ve sayısız kupalar alan ve de sadece 5 şampiyonluk ödülünü saklayıp diğer ödüllerini hayranlarına dağıtan birisi olarak, kendini de kendisi gibi biri yetiştirmiş, himayesine almış olsaydı, küçük yaşlarda Avrupa ve Dünya arenasına çıkmak, oralarda tanınabilmek için mücadele vermek yerine sadece pistlerde mücadele vermiş olsaydı daha kaç şampiyonluk alırdı bilemiyorum. Sırf yarışabilmek için fırsat oluşturma mücadelesiyle geçen zaman ona Superbike ve MotoCP yollarını kapatmış olsa da şimdi o, sporcularını küçük yaşlarda en yüksek zirveler için eğitiyor. Çünkü motor kullanımında yaşın önemli olduğunu vurguluyor her fırsatta. Kullanımına alışılmamış motorlarda başarı da sağlanamayacağını çok iyi biliyor. O yüzden öğrencilerinin kendisiyle gurur duyduğu gibi, o da sporcularıyla gururlanarak 15 yaşında tarihe geçen sporcusu için, “Tarihte ne Valentino Rossi’ler geldi, Michael Doohan’lar, Casey Stoner’ler, Marc Marquez’ler… Hiçbirinin yapamadığını benim yetiştirdiğim çocuk yaptı. Can Öncü yaptı” diyebiliyor.

“Türkiye olarak çok şanslıyız. Kenan Sofuoğlu gibi bir ağabeyimiz, bir önderimiz var. Onun sayesinde buralara geldik” diyor Can Öncü de hocası için. Kendisi nasıl sporcularını seviyorsa, onlar da kendisini öyle seviyor, sayıyor hiç kuşkusuz. “O olmasaydı belki de evde bilgisayar oyunu oynuyor olurduk. Kimse bilemez. Onun sayesinde inanılmaz yerlere geldik. Şu anda dünya şampiyonasında yarışıyorsak onun sayesinde. Onun yaptırdığı antrenmanların ne kadar işe yaradığını yarışlarda daha iyi anlıyoruz” sözleriyle en başından beri onun öğrencisi olmanın çok güzel bir şey olduğunu belirtiyor gururlanarak.

2008 yılında kendisi antrenman yapmak için açtığı KNN54 Riders Kenan Sofuoğlu Pisti’ni ticari amaçla kullanmıyor. “Orayı ticarethaneye çevirsem çok para kazanırım ama ben motor sporlarını para için yapmıyorum” diyor ve Türkiye Şampiyonlarında takip ettiği kabiliyetli sporcuları bünyelerine kattıklarını belirterek, “Zaman içinde ben piste artık Türkiye’nin en yetenekli çocuklarını almaya başladım. Şampiyonalarda gördüğüm yetenekli çocukları gördüğüm zaman ailesinden müsaade alıp onu bana bırakmalarını istiyorum. Para karşılığında da yapmıyorum bu işi. Her şeylerini kendim karşılıyorum. Sakarya’da ev tutuyorum, hayatlarını da geçindiriyorum. Burası bu işe sevdalı birinin çocukların gelişime destek olmak için kurmuş olduğu bir yer. Ben yatırım yaptığım sürücülerin inandığım kişiler olmasına dikkat ediyorum” diyor ve kurduğu ekibin ticari kaygıları olan bir ekip olmadığını söylüyor.   

Kenan Sofuoğlu’nun ağzından dökülen ifadeler ‘Yetiştirdiğim sporcu beni geçecek’ kibri taşımadan “karakterli sporcu” nasıl olurmuş göstermiyor mu gerçekten? Çünkü o kadar çok öğrencisinin kendisini geçmesinden korkan, çekinen eğitimciler var ki. Bu söylediğim şeyi “Olur mu canım öyle şey?” diye yadırgayanlar olacaktır. Ama gerçekleri değiştirmiyor maalesef bu. Keşke değiştirse. Değiştirse de, o tarz hocalar kendisinden daha yetenekli öğrencilerin yetiştiğinden memnuniyet duysa, yolunu açsa, tıkamasa, egosuna yenik düşmese. Zira ancak o zaman yükseliriz ülke ve millet olarak. Aksi halde yerimizde saymayı geçtim, geriye bile gideriz. Gidiyoruz da zaten. Millet uzaya çıkarken hem de. Kenan Sofuoğlu gibi eğitmenlerin, onu da geçtim sadece insan olarak bu tarz insanların sayısının az ve hayatın birçok yerinde olmaması yüzünden geriye gidiyoruz birçok noktada. Onu “yetenek avcılığı” ve kibirden uzaklaşıp çevresindeki yetenekleri de bünyesine katıp onlarla birlikte daha büyük işlere imza atıp, sonra birlikte daha da yükselme noktasında Elon Musk’a benzetiyorum desem yalan olmaz. Birkaç yıl önce “Başarıda ‘Elon Musk’ Modeli” başlıklı yazımızda onun da fuarlar ve konferanslarda SpaceX yetenek avcılarının ilginç adayları polisiye bir roman gibi takip ve tespit ettiklerinden bahsetmiştik. Hatta Stanford’da öğrenci olduğu yıllarda Musk’tan bizzat iş teklifi telefonu alan Michael Colonno’nun, “Bunun bir şaka olduğunu düşünmüştüm. Onun roket şirketi olduğuna bir an olsun inanmamıştım” dediğini anlatmıştık. Ve bunun gibi birçok örnekleri kaleme almıştık yazıda. Hani Kenan Sofuoğlu, Avrupa ve dünya şampiyonasına gitmek konusunda yaşadığı sıkıntıları anlatırken, motor sporları konusunda oralara giden bir Türk olmadığını, Avrupa ve dünya şampiyonasına gitmenin o dönemde uzayı keşfetmek gibi bir şey olduğunu söylüyordu ya… O dikenli, ayak basılmamış yollardan ayakları kanaya kanaya geçerek 5 kez dünya şampiyonu olan birisi kendi alanının uzayını keşfetmiş sayılmaz mı gerçekten? Hayranlarına dağıttığı kupalarını hiç saymıyorum bile. İşe sadece bir bilgisayar yazılımcısı olarak başlayan ve uzay hakkında aslında hiçbir fikri olmadığı halde kendisine bir hedef koyarak o minvalde insanları bünyesine katan ve hatta kibir bile yapmadan onlardan iş öğrenerek uzayı onlarla birlikte keşfeden, onlarla birlikte daha da büyüyen Elon Musk gibi Sofuoğlu da bir yol açtı yıllar önce kendisine, daha sonra da arkasından gelen sporcularına. Üstelik işi bilen bir şampiyonun bir önder olarak yol açması o kadar kıymetli ki. Türkiye’den motor sporları için dünya şampiyonasına bir zamanlar hiçbir yol yokken, şimdi kendisiyle birlikte tam beş milli sporcunun dünya arenasında olması uzayı keşfetmiş olmaktan farksız mı dersiniz? Bu başarı hangi kelimelerle ifade edilebilir ki?

Sporcularına teknik destekten çok daha fazlasını veriyor Kenan Sofuoğlu. Bir zamanlar Almanya’da kendisine kahkahayla gülüp, “Türkiye’de motor yarışçılığı mı var ki? Gitsin amatörde yarışsın” diyenlerin, kendisini caydırmaya çalışanların aksine başarılı sporculara sahip çıkıyor, şans veriyor, fırsatlar oluşturup maddi ve manevi destekten zerre miktarı kaçmıyor. Çünkü motor sporlarına inanmış bir adam o. Zaten kendisi de “Ben onlara bir yerden sonra motor sürmeyle alakalı değil de fiziksel ve kafa yapısı olarak onları rahatlatacak konularda destek oluyorum. Çünkü istediğin kadar iyi ol, istediğin kadar yetenekli ol, eğer etrafında negatif insanlar varsa ya da pozitif enerji verecek birisi yoksa, insanı o bitirir. Ben bunu yaşıyordum yarış kariyerimde. Bir yarışçıya ne söylemen gerektiğini çok iyi bilmen gerekiyor. O konuda tecrübem var ve onlara ağabeylik yaptığıma inanıyorum. Gittiğim yarışlarda ya da gidemediğim yarışlarda telefonla görüşerek onların eksiklerini değil de iyi yanlarını ya da yapabileceklerini anlatmaya çalışıyorum. Onlardaki potansiyeli çıkarmak için elimden geleni yapıyorum” diyor. 

Onun bu sözleri, rahmetli büyük ağabeyinin ismini taşıyan kuzeninin oğlu, kendisinin de sporcusu olan Milli Motosikletçi Bahattin Sofuoğlu’nun verdiği bir röportajdaki pistleri bıraktığı bir zamanda “Hayatımın dönüm noktasıydı” dediği olayı hatırlatıyor bize. 2019 sezonunun kendisi için çok zorlu bir dönem olduğundan bahsediyor röportajda ve süreci, “Açıkçası yarışçılığı bırakmıştım. Yine de bir kenarda duruyordu ama okuluma yönelmiştim. Birgün kursa giderken Kenan ağabeyim aradı ve ‘Piste gel’ dedi. Hiç kursa gidiyorum bile demeden piste gittim. Onunla birlikte antrenman yaptık ve bana ‘Ziyan olmanı istemiyorum’ diyerek Yamaha Türkiye’yi aradı. Yurtdışına gittik ve orada pist rekorunu kırdım. Böylece yarışlara geri dönmüş oldum” diye anlatıyor. Ayrıca kaskın içinde sevinçten ağladığı o ilk zaferini alış hikayesindeki Kenan Sofuoğlu dokunuşunu da “Yarışa 6’ıncı başlamıştım. Starttayken Kenan ağabeyim bana ‘Baban izliyor’ dedi. Onu söyledikten sonra bana bir güç geldi sanki. İspanya’daydık. Daha önce o kategoride bir zaferim yoktu. Yarışın sonuna kadar birisi beni her geçtiğinde atak yaptım. En önde gitmeye çalıştım. Aslında ilk 3’e girmeye ihtiyacım vardı. Ama zirveye oynayınca yarışı kazandık” sözleriyle aktarıyor milli sporcu. Hani bir kaptanın sporcusuna ne söylemesi gerektiğini iyi bilmesinin önemine değinmişti ya Kenan Sofuoğlu. İşte öyle bir şey diye düşünüyorum bu olay da. Bunun sayısız örnekleri yaşanıyordur KNN54 Riders pistinde ve beraber vakit geçirdikleri şampiyonluk karşılaşmaları dahil her yerde. Bunlar sadece bizim karşımıza çıkan nadir bilgiler.

“Başarıya ulaşan kişiler her gün pes edip, amacına ulaşamayıp ertesi gün tekrar deneyen kişilerdir” diyor Kenan Sofuoğlu. Bir atasözü gibi yaşamın içinden kopup gelen, bizzat kendisi tarafından tecrübe edilmiş bir söz aslına bakarsanız. Sporcularına pes ettirmediği gibi kendisi de asla pes etmeyen bir azim abidesi o. Pistte yalnızken bile kendi kendisine dereceler belirleyip ona ulaşmaya çalıştığını ifade ederek, “Pistte yalnız antrenmanlar yapıyor, kendime derece koyuyorum. Günlerce o derece için uğraşıyorum. Yapamayınca eve gittiğimde moralim yıkık oluyor. Hâlbuki dereceyi yaparsam ne para ne de şampiyonluk kazanacağım. Üstelik benden başka kimsenin de haberi yok bundan. Yapamayınca pes ediyorum. Ama yine de sabah olmasını bekliyorum piste gidip yeniden çalışmak için. Geçenlerde 15 gün boyunca kafama koyduğum bir derece vardı. Ona ulaşmaya çalıştım. 15 gün boyunca gece gidip sabah piste geldim. Sonra kendime dedim ki, ‘Başarıya ulaşanlar işte böyle ulaşacak.’ Hep pes edecekler ama ertesi gün yine deneyecekler. Hayatımda çok pes ettim, bıraktım. Valizimi toplayıp Türkiye’ye döndüm ama bir hafta sonra valizimi toplayıp Avrupa’ya geri gittim. Anlık pes etmeler güzel bir şey. Daha çok güçlenerek geri dönüyorsun” sözleriyle pes etmelerin de insan başarısına mutlak katkıları olduğuna işaret ediyor. Şöyle de bir durum var aslında. İnsan olaylara nasıl bakarsa, sonucu da ona göre şekillendiriyor. Ki “pes etmeyi” yılgınlık olarak değerlendiren birisi için anlık pes etmek de işe yaramayacaktır bana göre. Bu ancak içinde mutlak başarı kıvılcımlarını muhafaza edenlere fayda sağlayacaktır kanımca.

Kendisine hedefler, dereceler koyarak ona ulaşmak istemesi, zannetmeyin ki sadece kendi pistinde yaptığı ve sadece kendisinin şahit olduğu bir durum. Asla değil. Keskin zekasıyla “En riskli hayallerin peşinde koşan bir çılgın” aynı zamanda o. Riskli hayalleri sayesinde çok uzun bir süre motosikletle en yüksek hıza geçme rekorunu da kırıyor. Bu rekorun hikayesini ise şöyle anlatıyor, “2016 yılında yarıştığım markanın bir motosikleti vardı. Bu motosikleti fabrikasyon olarak dünyanın en hızlı motosikleti olarak üretmişler. Çok özel bir motosiklet olduğu için ben de anlaşmamda takımdan bir tane bu motosikletten istedim. Marka da verdi. Motosiklet geldiğinde kullandım ve fabrikasyon üretilen böyle hızlı bir motor görmedim. Direkt 360-370 kilometre hızlara çıkıyordu. Ki yarış motorları 300 kilometre hızlara çıkar. Onların amacı virajlarda hızlı olmaktır. Kawasaki’ye bu motorla en yüksek hız olarak kaça ulaştıklarını sordum. Onlar da ‘Hayalimiz 400’ü görmek’ dediler. Yarıştığım markaydı ve bunu ben başarmak istedim. Çalışmalara başladım. Kapalı yerler bulup izinler aldım. 2-3 aylık bir çalışmanın ardından motosikleti 400 kilometre hıza çıkarmama birkaç kilometre kalmıştı. Çok yaklaşmıştım. Hatta finalinde de Cumhurbaşkanımıza ulaşıp ‘Müsaade ederseniz Osmangazi Köprüsünün açılışında dünyaya yayalım. Ben burada 400 kilometreye çıkaracağım motosikleti’ dedim. Bir fabrikasyon motosikletle 400 kilometre hıza çıkan kimse yoktu çünkü. Özel aletlerle falan çıkıyorlar ama fabrikasyon motosiklette yok. Bu (Osmangazi Köprü denemesi) benim hayatımdaki en riskli hayalimdi. Çünkü yarışlarda yapmış olduğunuz kazalarda yarış parkurları, pistler hep kazalara uygundur. Kaza yapınca bir dereye, denize, bariyere uçma şansın yok. Bu denememde bir risk vardı gerçekten. Ama hayatımızda her zaman bir risk var. Sadece motorda değil.”   

Kafasına koyduğu hız sınırlarını zorlayan ve Türk Bayrağını sadece evinin önündeki göndere çekişiyle kalmayıp, milli duruşuyla dünyaya karşı da dalgalandıran bir vatansever o. Osmangazi Köprü açılışında 400 kilometre hıza ulaştığı ve dünyanın en hızlı motosikleti olarak üretildiği söylenilen Kawasaki H2R ile F16 uçağı, Formula1 aracı ve çeşitli hızlardaki spor araçlarla da yarıştırdı üçüncü havalimanı açılışında. Yabancı yarışçıların da katıldığı bu benzersiz yarışla hem havalimanın açılışını dünyaya duyurmuş hem de markanın iddiasını bir kez daha farklı kategorilerdeki araçlarla yarıştırarak ispatlamış oldu. Bir de 2022 yılında gerçekleşen 1915 Çanakkale Köprüsü açılışı var tabii. Orada da yine Ferrari’nin yaptığı en hızlı arabası olarak nitelenen SF90 ile Kawasaki H2R’ı yarıştırdı. Şahsi aracı Ferrari’nin kaptan koltuğuna 2021 Dünya Superbike Şampiyonu Toprak Razgatlıoğlu’nu oturtan, kendisi de H2R’ı kullanan Kenan Sofuoğlu’nun, “Hangisinin geçeceğini uzun zamandır ben de merak ediyordum” dediği yarış, Kawasaki H2R’ın Ferrari’yi geçmesiyle sonuçlandı. Yapılmayanı yapmak, denenmeyeni denemek ve özellikle yapılamaz zannedilen şeylerin “yapılabilir” olduğunu göstermek onun adeta bir ülküsü, yaşam biçimi olmuş.

“KNN54 Riders Ailesi” desem yeridir onlar için. Hepsi de birbirine inanmış tam 5 adamdan oluşan motor tutkunları ailesi. Yakın zamanda bu aileye 11 yaşında Berkay Sarıay isminde minik bir sporcu daha katıldı. Onun için de umutlu olan Kenan Sofuoğlu, “Berkay’ı himayemize aldık. Artık biz çalıştıracağız. Önümüzdeki yıl itibarıyla Asya Talent Kupası’na niyetimiz var onunla. Hazırlamak için en az 6-7 ay eğitim lazım. Bizimle antrenmanlara çıkacak ve sürekli Toprak’la, Can’la, Deniz’le, Bahattin’le hem çekişmeyi öğrenecek hem de nasıl taktikler yapmak lazım, onları öğrenecek. Yaklaşık 5 yıldır takip ettiğim bir sporcuydu. Gelecek vadediyor” diyor onun için. Gayet ümitvar.

Aslında bir okul değil orası. Bunu kendisi de birçok platformda dile getiriyor. Sadece kendi seçtiği özel sporcularına eğitim verdiği ve onlara antrenman imkânı sunduğu bir alan. Ve o alana dahil ettiği sporcularıyla arasında bambaşka bir iletişim, bambaşka bir bağ, bambaşka bir inanmışlık var onun. Kudüs şairi olarak anılan Nuri Pakdil, “İnsanı kalbinden tutamadınız mı, görün, nasıl kayıp gidecek elinizden” diyor ya, Kenan Sofuoğlu da sporcularının kalbinden çok sıkı tutmuş anladığım kadarıyla. Öyle sıkı tutmuş ki, hepsi “ağabey” olarak görüyor onu. “Ne derse o” diyorlar. Onlara hem hocalık hem de menajerlik yapan Sofuoğlu, “Sporcuların menajerleriyle aralarında anlaşma vardır. Bizim anlaşmamız yok. Anlaşma yapmıyorum onlarla. ‘Eğer size faydalı olduğumu düşünmüyorsanız ya da ben bunu hissedersem yolumuz ayrılacak. Ve faydalı değilsem, kariyerlerinde doğru hareket ettirmiyorsam zaten kendim yolları ayırırım. Toprak artık her yere gidebilir, herkes ona kapıları açar ama yine bir şey sorduklarında ‘Kenan ağabeyim bilir. O ne derse odur. O yoksa ben de yokum’ der. Yıllar önce yanıma aldığım Toprak gibi” diyor ve şöyle devam ediyor, “Toprak en yüksek seviyeye çıkmış ve artık kendini kanıtlamış bir sporcu. Kenan ağabeyi olmasa da kariyerine devam edebilir. Ona rağmen Toprak o saygıyı hiçbir zaman yitirmedi. Ben Toprak’ın bana ve etrafındaki büyüklerine olan saygısını gördükçe ilgim ve desteğim artıyor. Zaten bizim pistte çok fazla öğreteceğimiz bir şey kalmadı ona. Bundan sonra hayatıyla alakalı, kendi yaptığımız yanlışları ona yaptırmamakla gelecekteki kuracağı hayatına yön vermek adına bir ağabeyi olarak devam ediyoruz. Yapacağı anlaşmalarda beni çok güçlü kılmasından mutlu oluyorum. Takımlar ona direkt ulaştıklarında ve anlaşmak istediklerinde ‘Kenan ağabeyimin olmadığı hiçbir yerde yokum’ diyor Avrupa’da herkese. Toprak’taki gücü dışardan gören ve onun kıymetini en iyi bilen biri olarak anlaşmalarını en iyi şekilde sağlıyorum. Yapmış olduğu saygının karşılığını en iyi şekilde alıyor.”

Çocuk yaşlarından itibaren eğittiği sporcularının yanı sıra, henüz konuşmayı bile bilmezken bir buçuk yaşından beri direksiyon başına geçerek şimdilerde pistlerin tozunu attıran bir öğrencisi de oğlu Zayn. Şu anda 5 yaşında olan ve Ferrari’den Lamborghini’ye kadar kullanmadığı motorlu araç kalmayan ve o araçlarla babasının pistinde milli sporculara adeta kafa tutan “minik yarışçı” şampiyonluklar almaya başladı bile. İki tekerli ve dört tekerlide Türkiye şampiyonlukları almış bir şampiyon artık o da. Aslında büyük oğlu Mahir için Gokart aracı yaparak spora alıştırmaya çalıştığı sırada başlıyor her şey. Babasının bacağından tutup direksiyonu göstererek oturduğu koltuktan bir daha inmiyor. “Ben Mahir için uğraşıyordum ama Zayn istekli çıktı” diyen Sofuoğlu, büyük oğlunun futbolu çok sevdiğini söylüyor. Dört evladının da henüz çocuk yaşlarda yeteneklerini keşfetmeye çalışıyor ve hem milli sporcuları hem de kendi çocuklarıyla ilgileniyor. Çocukların çok küçük yaşlarda eğitilmesi gerektiğini ve ebeveynlerin onlarla uğraşmak zorunda olduğunu da söylemeden geçmiyor. “Gece gündüz uğraşacaksın çocuklarla. Eşim ve ben çocuklarımıza fazlasıyla vakit ayırmaya çalışıyoruz” diyen Sofuoğlu, çocuk bakıcısı konularında destek almayı sevmediklerini ve evlatlarıyla kendileri ilgilenmek istediklerini de özellikle vurguluyor.  

Zayn’i tam bir yarış pilotu gibi yetiştiriyor. “Bir yaşından beri direksiyon elinde, gaz ve fren pedalı da ayağında” diyor. Kullandırmak istediği aracın önce yanına oturarak detaylı eğitimini verdiğini, ondan sonra araç teslim edebildiğini de sözlerine ekleyerek şunları söylüyor, “Zayn’ı eğitmeye başladığımda yarış pilotlarının taktiklerini verdim. Hepimiz otomatik araçlarda gaz ve fren ikilisini sağ ayağımızla kullanırız. Sol ayak genelde hep boş durur. Ben bunu Zayn’a yasakladım. Sol ayak her zaman frende duracak, sağ ayak devamlı gazda. Genelde yarış pilotlarının tarzıdır bu. Çünkü insanlar panik anında fren yerine gaza basarlar. Bunu anlattım. Ve ben bugün ona Ferrari değil dünyanın en güçlü, en hızlı aracını da versem sorun yok. Aracı vermeden önce antrenmanlarını yaptırıyorum. Alt yapısı çok güçlü.”

Bir baba olarak aslında oğlunu eğitirken yaptığı kazalarda yüreğinin hopladığını ancak bütün risklerin hayatın her yerinde olduğunu söylüyor. Motor kullanırken herhangi bir kaza anında yapması gerekenleri de söylediğini belirterek, “Mesela ‘Eğer ben sana yetişemeyecek kadar uzaksam, sende de bir şey yoksa, kalkabiliyorsan hemen motorun kontağını kapat. Ağlayacaksan sonra ağla. Yoksa motor patlar’ dedim. Gerçekten düştüğünde önce motorun kontağını kapatıp sonra ağlamaya başlıyor” diyor. Bu konuyla alakalı onunla aynı pistte yarışlar yapan ve eğitimine şahit olan Toprak Razgatlıoğlu da “Kenan ağabey Zayn’ı eğitirken, o motorla düştüğü zamanlarda eğer kötü düşmediyse yanına gitmiyor. Kendisi kalksın istiyor. Zayn da düşe kalka alıştı artık. Zaten bu şekilde alışıyorsun” ifadelerini kullanıyor.   

Türkiye motor sporları tarihine damga vuran milli sporcular yetiştiren ve onları farklı kategorilerde marka haline getirmeye çabalayan, sonra da hepsini birbiriyle yarıştırarak ciddi altyapılar oluşturan Sofuoğlu, yine gidilmemiş bir yoldan gitmeyi ve Zayn’ı da Formula1 yarışçısı olarak yetiştirmeyi hedefliyor. Kendisiyle dahi yarışlar yapan, kendisine dereceler koyup kimsenin bile haberi yokken kendisini aşmaya çalışan bir insandan da böyle bir azim beklenirdi zaten. “Bir sporcuyu motosiklette yetiştirmek buradan evime gitmek gibi bir şey benim için” diyen Sofuoğlu, “Onları nerelerde yarıştırmam gerektiğini, hangi takımlara götürmem gerektiğini, kimi nerede yarıştıracağımı çok iyi biliyorum. Ama Formula1 konusunda Türkiye’nin eksiği var. Zayn’ın hevesi devam ederse büyük bir artısı olacak. Antrenman konusunda herkesten avantajlı. Bir buçuk yaşında Gokart arabası kullanmaya başladı. Ondan daha küçük pistlerde büyüyen başka bir çocuk yok. Yeteneği ve isteği varsa Türkiye arkasında olacak” diye konuşuyor.

“Formula1 bir hayal aslında. Ama her şey de bir hayalle başlar. Bu benim kariyerimde de böyleydi. Zayn’a bütün eğitimlerini veriyorum. Motosiklete, Gokart araçlarına bindiriyorum. Sosyal medyadaki kimlik kartını da oluşturuyorum” diyerek sosyal medyanın çok güçlü bir ağ olduğunun altını çiziyor. İşin anahtarı popülarite aslında. Ne kadar tanınır, bilinir durumdaysan, o kadar açılıyor kapılar. Çekirdekten böyle iyi bir eğitimle yetiştirilmiş minik sporcunun elbette tanınır olması yadsınamaz. Zayn’ın sosyal medya kimliğini özellikle oluşturduğunu belirten Sofuoğlu, “Herkes Zayn’ı tanıyor şampiyonlarda. Onunla MotoCP ve Formula1 yarışlarına gittiğimizde herkes onu tanıyor ve ondan bahsediyor. Çünkü 360 yapabiliyor, diriftler yapıyor. Zayn’ın videoları dünyanın her yerinden izleniyor. Brezilya, Asya ülkeleri, İtalya, İspanya, Arjantin gibi birçok ülkede bilinir oldu. Eğer bir gün Formula1 hayalimiz olan yere gideceksek, takımlar biraz da buraya bakıyor. Sporcu popülerse sponsorlar ona yatırım yapmak ister. Eğer Allah bana da Zayn’a da müsaade ederse ona 8 yaşında İtalya kapıları açılacak. Ben İtalya’ya hazırlanmış bir çocuk götürmek istiyorum. Formula1, 13 yaşında imzalar atmaya başlıyor sporcularla” diyor.    
“Ya bir yol bul/ Ya bir yol aç/ Ya da yoldan çekil” diye bir söz vardı aklıma gelen. Kenan Sofuoğlu da mücadele dolu başarı hikayesinde yollar bulup, kendisinden sonraki milli sporculara ve adaylarına yollar açtı. Açmaya da devam ediyor. Yoldan çekilmek şıkkı yok onun tercih sıralamasında. Ve o yüzden kendisi de tarih yazıyor, sporcuları da… Yazmaya da devam edecekler. Ne diyordu hatırlayalım kendisi, “Başarıya ulaşan kişiler her gün pes edip, amacına ulaşamayıp ertesi gün tekrar deneyen kişilerdir”…   

Ve başarıya ulaşanlar aynı zamanda “karakterli” kişilerdir bana göre de. Hatta karakterli olmak başlı başına bir başarıdır. Çünkü insanları kalbinden tutabilen tek şeydir karakter. İşleri iyi yapmak elbette çok önemli… Ama karakter daha da önemli… Kenan Sofuoğlu ve sporcuları gibi vesselam…

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar