Rivayet odur ki:
Adamın biri eline balyozu alıp kocaman kayayı kırmaya
çalışır. Vurur... Vurur... Ama bir türlü kırmayı beceremez.
Aradan epeyce zaman geçtikten sonra öyle bir darbe
indirir ki, kaya tuzla buz olur. Adam kendi kendine mağrurlanarak şöyle
düşünür, "Nasıl da bir vuruşta koskoca kayayı paramparça
ettim."
Halbuki şöyle düşünmez. Aslında kayayı parçalayan attığı
son darbe değil önceki darbeleriydi.
Çok zaman bu ince nüansın farkında olmadan nice
ayrıntıları kaçırarak yaşıyoruz. Kendimizi bambaşka şeylere inandırarak ve
gerçeklerden oldukça uzaklaşarak.
İnsanoğlunun maalesef en sık yaptığı hatalardan biri bu.
Zannediyoruz ki çevremizdekiler bizi her zaman anlar, onlar bizi her zaman
bilir ve onlar bizi her zaman sever. Bu sebeple çevremizdekilere istediğimiz
gibi davranabiliriz diye düşünüyoruz. Bir gün onların da yorulabileceğini hiç
düşünmüyoruz.
Bu konuda özgürlüğümüz var. Ancak nüans diyorum ya. İnce
bir nüans. Biz istediğimiz gibi davrandıkça yanımızdaki insanların artık
yanımızda, karşımızdaki insanların artık karşımızda olacaklarından emin
olabiliyor muyuz?
Ben buna inananlardan değilim. Çünkü koskoca bir kaya
bile dayanamayıp tuzla buz olurken; etten, kemikten yaratılan insanoğlu
beklenen sabrı gösterip nasıl bir bütün olarak kalabilsin?
O yüzden ne olursa olsun her şeyin aynı yerde kalacağına inanmıyorum. Ben, "Sabrı çok insanlara dikkat edin. Onlar sabırları bittiğinde limanları yakarlar. Gemileri değil" sözüne inananlardanım.
YORUMLAR