O bir soyguncuydu. Uzun bir pardesü içine gizlenen,
başını da sadece gözleri görünecek şekilde torba biçimindeki örtüyle kapatan
bir soyguncu. Amerika’daki posta arabalarını soyan ve soyduğu her arabadaki para
kasasının içine kendi yazdığı şiirleri bırakan, şair bir soyguncu hem de.
Yazdığı şiirlerin altına ‘Kara Bart’ imzasını atsa da, gözleri şairlere ilham
verecek okyanus maviliğinde bir şairdi o. Gözlerinden ilham alıp şiir yazan
oldu mu bilinmez ama kendisinin etrafına, insanlara ve olaylara bambaşka bir
gözle bakıp şiir yazdığı doğrudur.
Mavi Gözlü Kara Bart, bir gün yine soyduğu posta
arabasındaki sandığın içine biraz da mizahi olan şu şiiri bırakır:
Uzatın buraya beni
Uyuyayım
Bekleyeyim yarını sessizce
Belki başarı
Belki zafer
Belki de keder gelir ayağıma
Ne olacaksa olsun artık
Daha mı kötü olacağım sanki
Ne varsa bu sandıkta
Cebime girdi
Orada kalsınlar daha iyi
Hakkında arama ilanları da çıkmış olsa, hiç kimsenin
bulamadığı bir soyguncu, daha doğrusu bir şairdir o. Civarda meşhur olan bu sempatik,
romantik ve biraz da komik soyguncu, bir gün arabayla balayına gitmekte olan
bir çifte denk gelir. Kadın, parayı verdikten sonra Kara Bart’tan şiirlerinden
birini okuması ister. İster ama karşılıksız değil elbet. Bu kibar şiir
dinletisinin karşılığında nikah yüzüğünü de verebileceğini söyler. Ancak
teklifi reddeden ve bununla yetinmeyip paraları da iade eden soyguncu şair, “Ben
asla kadınları soymam” der. Tabi Kara Bart’ın bu tutumu, bundan öncekiler gibi
yine büyük ses getirir ve daha da merak edilen gizemli bir şair olur. Hatta
rivayete göre bu şöhretten faydalanmak isteyenler de olmuş ve sahte Kara Bart’lar
bile türemiştir piyasada. Fakat Bart’ı araştıran dedektif, soygun yerine
bırakılan şiirlerin ona ait olmadığını el yazısından anlamıştır.
Yaptığı hiçbir soygunda ne birini öldürmüş ne de birine
zarar vermiştir. Kimseyi öldürmemiştir, yaralamamıştır ama kendisi
yaralanmıştır. 1883 yılında bir posta arabasını daha soymak isterken omuzundan
yara almıştır Kara Bart. Şöyle ki, şoföre para sandığını aşağıya atmasını
söyler. Fakat sandığın arabaya çivilenmiş olduğunu tahmin edemez tabi. Bunun
üzerine şoförden atları çözüp yolcularla beraber uzaklaşmasını ister. Amacı
aslında kimsenin zarar görmemesidir. Çünkü kimseye zarar vermemek hassas olduğu
bir durumdur. Onlar gidince sandığın kilidini açmaya çalışırken korucunun
kurşununa hedef olur ve omuzundan yaralanır. Ama yaralı da olsa kaçmayı başarır
ve izini kaybettirir. İzini kaybettirmesine kaybettirir fakat kanlı mendili ve
‘Crawford’ mağazasından aldığı beresi orada kalır. İşte o kanlı mendil, gizemli
şairin yakayı ele vermesine neden olur.
Bunun üzerine Kara Bart lakabıyla tanınan bu gizemli
soyguncu şairin peşine düşen dedektif, mendildeki ‘FX0-7’ numarasını araştırır.
Numaranın ise San Francisco’da bir çamaşırhaneye ait bir kayıt numarası olduğu
ve numaranın da kentin saygın insanlarından Charles E. Bolton’a ait olduğu
anlaşılır.
Bu olayla birlikte, kimilerine göre bir ‘Haydut’ bir
‘Eşkiya’ olan soyguncu şair, hakim karşısına çıkar. Soyduğu yirmi küsür para
sandığına bıraktığı şiirlerin yanı sıra, mahkemede de şiir okur. Kara Bart’ın
mahkemede okuduğu şiir ise şudur:
Fakiri doyurmak için vurdum zengini
Günah mı?
Bu suç değil
Saçları saman renkli insanlar
Lanetlemeyin beni
Küfredecekseniz bana
‘Soyguncu’ diye değil
‘Kötü şairdi’ diye edin
Ancak şiirleri, onu kurtarmaya yetmez. Cezaevine girer,
cezasını çeker… Ve bir gün cezaevinden çıktığında; şiir savaşçısı, şiir kahramanı
ve bana göre şiirin Kara Murat’ı olan Kara Bart ile gazeteciler arasında şöyle
bir diyalog geçer:
-Bir daha suç işleyecek misiniz?
-Hayır.
-Peki şiir yazacak mısınız?
-Suç işleyemeyeceğim dedim ya.
Ve bir rivayete daha göre cezaevinden çıktıktan sonra
eşinin bile yanına gitmez küskün şair. Kimseye görünmeden ortadan kaybolur. Ve
o günden sonra da kendisinden haber alınamaz…
…İsyankar bir tarafları vardır şairlerin. Tam da bir
başka şairin, Cahit Zarifoğlu’nun söylediği gibi işte:
Dedi ki, “Sen şairsin elindeki bu taş ne?”
Dedim, “Şair aşka boyun eğer zulme değil.”
YORUMLAR