Öyle bir zamandayız ki, herkesi,
her şeyi etiketleri belirliyor. Olmayan bir şeyi var göstermenin yolu da yine
etiketlemek. Sosyal medyada orada burada bir şeye bir etiket yapıştırıyorsunuz
ve o gerçekmiş gibi öyle kalıyor. Kahramanmaraş’ın meşhur “Dünyanın en saçma
binası” gibi… Kahramanmaraş’taki 26 yılını tamamlayan bina, 1994 yılında
Ankaralı mimarlar tarafından inşa edilmiş. Dönemin oldukça modern yapılarından
biri olmasına karşın, bir kere etiketlenmiş. Öyle ki çamur at izi kalsın sözü
tam da bu duruma uygun. Artık Google bile biliyor dünyanın en saçma binasının
Kahramanmaraş’taki bu yapı olduğunu…
Nihayetinde ise en son gazeteci
arkadaşımız Mehmet Serhat Topalca’nın karşısına çıkıyor bu konu. E malzeme
güzel, başlıyor o da yazmaya. Dünyanın en saçma binası oluyor yapı, ucube bina
oluyor, şehrin silüetini bozuyor diyorlar, yakışmıyor diyorlar, diyorlar da
diyorlar. Hatta yerel medya yetmiyor, ulusal medyada da yer buluyor konu. Sanki
hiç derdimiz yokmuş gibi ucube binayı tartışıyoruz. Kimse de demiyor, durun
yahu, her çirkinin bir güzelliği vardır, ne yapabiliriz bununla? Belki bilim
çocuk müzesi, belki sergi salonları, belki iş merkezi, belki gençlik merkezi…
Şöyle biraz renk değişikliği, biraz çağdaş dokunuşlar… Yıkmaktan daha kolay en
azından… Ama bunlar olmadı tabi ki.
Herkes yıkılmasını istedi. Çünkü
yıkmak çok kolay, zor olan yapmak… Ancak yıkmanın maliyeti de gündem oldu bu
kez. Bu kadar masrafa değer miymiş? Ne istiyorsunuz anlamadık ki, hem atıl
diyelim, hem yıkmayalım, hem de kullanmayalım. Böyle bir anlayış olabilir mi?
Sonuç olarak “Dünyanın en saçma binası” için bir karara varıldı. Yıkılacak. Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi, yerine yeni valilik binasının yapılacağını ifade ediyor. Valilik binasının yerine de Kent meydanının yapılacağı açıklandı. Herkese dert olan yapı ortadan kalkacağına göre herkes bir rahat nefes alabilir artık. Ancak bu zihniyeti değiştirmek gerekiyor. Ne kadar zor olduğunu görebiliyoruz ama yıkma taraftarı değil, yapma taraftarı olmalıyız. Bir de koruma! Bazılarının o öve öve bitiremediği Avrupa ülkelerinde örnek alınacak önemli bir özellik var. Ne kadar eski ve anlamsız binaların özenle, adeta bir mücevhermiş gibi korunduğunu görmemiz gerek. Kolay kolay hiçbir yapı yıkılmıyor. Hatta ve hatta çökmek üzere olan binaların ön cepheleri korunuyor, içi baştan sona yeniden inşa ediliyor. Kimse bunun maliyeti çok yıkalım geçelim demiyor. Kısacası yıkmak çok kolay, yapmak zor! Biraz yapıcı olalım.
YORUMLAR