Tarih doğru sanılan yanlışlarla doludur. Böyle olduğu için iyi tarihçilere ihtiyacımız var. Tarihçilerin tıpkı bir arkeolog gibi ince ince tarihi kazıp gerçekleri ortaya çıkarmaları gerekir. İpuçlarını takip eder, dönemin tüm şartlarını adeta yaşar ve gerçeklere ulaşırlar. Sultan Vahdettin konusunda ise tarihçilerin tüm çalışmaları ve açıklamalarına karşın hâlâ “Hain mi?” sorusu akla geliyor. Çünkü gerçekler bazılarının işine gelmiyor ve çamur at izi kalsın mantığıyla hareket ediliyor.
Sultan Vahdettin, her ne kadar kaçıp gitmiş gibi anlatılmaya çalışılsa da, dönemin şartları ve bazı gerçekler hiç konuşulmuyor. Bu noktada bize ışık tutabilecek bazı isimlere odaklanmamız gerek. Türk hukuku, Türk tarihi ve İslami hukuk alanında çalışan Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin televizyon programlarında yaptığı açıklamalardan pek çok önemli ayrıntıyı yakalayabiliyoruz. Sultan Vahdettin’in tahta çıkışından üç ay sonra İstanbul işgal ediliyor. Yani bu kadar sürede işgale uygun bir ortam oluşturulduğunu söyleyip, tüm sorumluluğu padişaha yıkmaya çalışıyorlar. Oysa bu süreci hazırlayan pek çok unsur var ve bunlar kısa vadede ortaya çıkmış değil. Sultan Vahdettin’in ülkeden kaçışı ise 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılması ile Hıyaneti Vataniye kanunu teklifinin sunulması ve böylece Vahdettin’i idam etme düşüncesinin olmasıydı. Oysa bir padişahın idam edilmesi mümkün değildi. Bunun yerine ortam yatışana kadar ülkeyi terk etmeyi uygun bulduğu ifade ediliyordu.
Diğer taraftan tarihçilerimizin bilgileri ışığında konuya bakmaya devam edecek olursak, İlber Ortaylı’nın Atatürk’ün Samsun’a gidişi ile ilgili söyledikleri önem arz ediyor. Bu yolculuk bir devlet operasyonu niteliğindedir ve Atatürk’ün gizlice Samsun’a gittiği tamamen yalandır. Bunu da çeşitli evraklar üzerinden anlayabiliyoruz. 30 Nisan 1919 tarihinde Mustafa Kemal’in tayin kararı çıkarılmıştır ve Sultan Vahdettin, Damat Ferit Paşa ve benzeri isimlerin imzaladığı tayin evrakı düzenlenmiştir. Resmi gazetede yayınlanan kararı paylaşan Ortaylı, Mustafa Kemal’in yanında götüreceği 23 subay, 25 er, 6 at ve 3 otomobilin dahi bu evrakta belirtildiğini, izin belgelerinin düzenlendiğini ifade ediyor.
Tarihçilerin anlattıkları ile örtüşen bir yorum ise Sultan Vahdettin’in torunundan geliyor. Fransa’da verdiği bir röportajda Sultan Neslişah, Atatürk’ü Sultan Vahdettin ona değer vermeseydi Samsun’a yollamazdı diyerek anlatıyor. Atatürk, orada Osmanlı hanedanının yapmak istediği pek çok reformu gerçekleştirmiştir diyor.
Kısacası Sultan Vahdettin’in hain olduğunu gösteren emarelerden ziyade aslında nasıl da hassas bir bakış açısıyla devletini savunduğunu gösteren işaretler ile karşılaşıyoruz. Bir iç savaş ya da idam, Osmanlı Devleti için istenmeyen durumlar olduğundan gitmeyi tercih etmişti. Oysa bazı niyeti bozuklar, medyanın gücünü kullanarak Vahdettin’i hain olarak etiketledi. Atılan çamurun izini temizlemek için gayret eden tarihçiler ise hâlâ bu gerçeği halk düzeyinde benimsetebilmiş değil. Ne yazık ki hâlâ, belgelerin desteklediği, tarihçilerin ifade ettiği gerçekleri değil adeta dedikoduları kabul ediyor haldeyiz. Ne acı…
YORUMLAR