Kaynak, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (BYEGM)
tarafından Kahramanmaraş’ta düzenlenen ve Kahramanmaraş, Şanlıurfa, Gaziantep,
Adıyaman, Malatya ve Kilis'te görev yapan basın mensuplarının katılım sağladığı
programda konuştu.
Türkiye için yerel basının önemine değinen Başbakan
Yardımcısı Kaynak, “Yerel basın, sadece siyasetçiler için önemli değil Türkiye için
çok önemli! Bugün burada Kahramanmaraş, Malatya, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis ve
Adıyaman’da yerel basınımızla beraberiz. Türkiye için basın ne kadar önemli
olduğunu iki önemli hadise ile görebiliriz. Biz birini yaşadık; ama birini de okuduk.
Devleti çökmüş, payitahtı işgal edilmiş, boğaz sularında yabancı devletlerin
gemilerinin demir attığı bir dönemde; İstiklal harbimizin en önemli
unsurlarından biri bizim yerel basınımız olmuştur” dedi. Yerel basının o
zamanki şartlarda kıt imkânlarla, yasaklarla, yokluklarla halkımızı
bilgilendirmeye ve istiklal mücadelesini motive etmeye çalıştığına dikkat çeken
Kaynak, şöyle konuştu: “O tarihte hem İstanbul'da hem Anadolu'da önemli basın
mensuplarımız, yazarlarımız olmuştur. Ve halkımızın şimdiki gibi iletişim
araçlarının olmadığı bir dönemde İstiklal harbimizi motive etmişlerdir. Basınımızın
ne kadar önemli olduğunu hep beraber yaşadığımız 15 Temmuz hain darbe
girişiminde de gördük. Birlikte mücadele ettik. O darbe girişiminde
Cumhurbaşkanımızın gerçekten cesareti, Sayın Başbakanımızın sağduyulu ve
serinkanlılığı, milletimizin kahramanlığı bunlar önemli faktörlerdir. Ama şunu
unutmayalım: Yereli ile ulusalıyla, hangi siyasi görüşten olursa olsun, hangi
renge sahip olursa olsun bizim basınımız, istiklaline ve istikbaline sahip
çıktı. Bayrağına sahip çıktı. Devleti'nin, bölünmez bütünlüğüne sahip çıktı. Ve
o gece bazı basın yayın organlarımız, gazetelerimiz, televizyonlarımız;
helikopterlerle, tanklarla, askerlerle baskına uğrarken o zor şartlarda aynı
istiklal harbinde olduğu gibi yayınlarını devam ettirdiler. Dolayısıyla
Kurtuluş harbindeki ve 15 Temmuz'daki hadiseler basınımızın ne kadar önemli
olduğunu gösteren hadiselerdir.”
16 NİSAN DÖNÜM
NOKTASI
16 Nisan’da halk oyuna sunulacak olan anayasa değişikliği ne
değinen Kaynak, “Türk siyasi tarihinin en önemli hadislerinden biri ile daha
karşı karşıya olunduğunu bildirdi. Başbakan Yardımcısı 16 Nisan’a kadar geçen
siyasi süreç hakkında şunları söyledi: “Bizim bir önceki devletimizin, Osmanlı
Devleti, ondan öncekilerde de belki de aynısı olmuştu. Zayıflamaya doğru yol
aldıkça hep ıslahat gelmiştir. Hep üzerine bir reform yapmak… Bunlar içerisinde
biz biliyoruz en önemli hadise 1839 Tanzimat Fermanı’ydı. Sonra Islahat Fermanı.
1876 Anayasası'nın ilanı, Birinci Meşrutiyet, İkinci Meşrutiyet sonra
meclisimizin kurulması ve daha sonra Allah'a şükür ilelebet payidar olmasını
istediğimiz ve bu yolda mücadele edeceğimiz Cumhuriyet'imizin ilanı, çok
partili seçimlerin yapılabilmesi… Bakın dikkat edin çok partili siyasi hayata
geçilmesi demiyorum. Çok partili seçimlerin yapılabilmesi diyorum. Çünkü çok
partili siyasi hayata 1950'lerde geçilmemiştir. Çok partili siyasi hayat 1924’lerde,
25’lerde yok edilmiştir. O yüzden çok partili siyasi seçimlere geçilmesi
diyorum. İhtilaller, darbeler, muhtıralar ve 1922'den bu yana
demokratikleştirmek istediğimiz, özelleştirmek istediğimiz, kalkındırmak
istediğimiz Türkiye'nin; bu başarılarının kalıcı hale getirilmesi için kalıcı
istikrar için bir anayasa değişikliği… O yüzden diyorum ki son iki yüzyılın
önemli dönemeçleri var. Önemli kritik geçişleri var. Bir tanesi de 16 Nisan
olacak.”
“ANTİDEMOKRATİK
DEVLETLERLE İŞİMİZ YOK!”
Devletlerin yönetim şekilleri üzerine konuşmasını sürdüren
Kaynak, şu açıklamalarda bulundu: “Devletler; demokratik devlet olur,
antidemokratik devlet olur. Antidemokratik devletlerle bizim işimiz yok. Demokratik
devletler de 3 ana yöntemle yönetiyorlar. Meşruti monarşiler vardır;
İngiltere'de olduğu gibi ya da bizde Osmanlı'da Kanuni esaside uygulandığı gibi!
Parlamenter sistem var ve başkanlık sistemi var. Türkiye, iddialı bir laf
olacağını biliyorum, bir yalan parlamenter sistemle yönetilmektedir. Parlamenter
sistemin esası şudur: Halk sandığa gidecek, kendi temsilcilerini doğrudan
seçecek ve o seçtiği temsilciler arasından bir hükümet çıkacak. Ve o meclisten
güvenoyu alacak. O meclis, eğer güveni geri alırsa da hükümetin görevi sona
erecek. 1950-60 arasında halkın seçtiği bir iktidar vardı. Darbeyle yok oldu. O
darbecilerin kurduğu kurucu meclis tarafından da bir anayasa yapıldı. O anayasa
gereğince bir parlamento oluşturuldu. Parlamentonun bir kanadı Türkiye Büyük
Millet Meclisi’ydi bir kanadı da senatoydu. Ve o senatoda parlamenter sistem
adına demokrasi içerisinde güya tabii senatörler vardı. Kontenjan senatörleri
vardı. Bürokratlardan, askeri bürokratlardan oluşan senatörler vardı. Ve o anayasa
aslında millet idaresi üzerindeki vesayet odaklarını tahkim etmişti.” 1965'te
ve 1969’da tek başına iktidara gelen Adalet Partisi’ni hatırlatan Başbakan
Yardımcısı Veysi Kaynak, Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in 1971
muhtırasıyla nasıl gittiğini anlattı. Kaynak, konuşmasına şöyle devam etti: “Zamanın
Başbakanı Rahmetli Demirel şapkasını alıp gitme durumunda kaldı. Niye şapkanı
alıp gittin diye sorulduğunda; da söylediği manidar: Şapkamı onlara mı
bırakacaktım. Hayır, şapkasını onlara elbette bırakmayacak; ama milletin
emanetini üstlenmişti, asla milletin makamını, Başbakanlığı da bırakmayacaktı. 1972-1973’ten
80 yılına gelinceye kadar da ülkemiz sağ-sol anarşi olaylarıyla, terör olayları
ile mücadele etti. Şöyle bir sistem düşünebiliyor musunuz? Bir yandan milletin seçtiği
bir parlamento ve içinden çıkardığı bir başbakan var. Bir hükmet var. Bir yandan
da parlamentonun seçtiği hiçbir sorumluluğu olmayan bir Cumhurbaşkanı var. Ve
Başbakan, Genelkurmay Başkanı için bir isim üzerinde duracak; Cumhurbaşkanı, hayır
ben bunu imzalamam başka bir ismi Genelkurmay Başkanı yapmak istiyorum, diyecek.”
YENİ SİSTEMDE
MİLLETİN KARARI BAĞLAYICI OLACAK
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin; doğrudan milletin
seçtiği, doğrudan hükümeti milletin oluşturacağı bir sistem olduğunu ifade eden
Kaynak, tarihten anekdotlar paylaşarak şunları kaydetti: “Kimse, Güneş
Motellerde korunmayacak. Kimse; bana kumar borcu olmayan 11 namuslu insan, 11
namuslu milletvekili lazım, demeyecek. Neden? Güven oyunu bizzat millet verecek.
Milletin temsilcilerinin güven oyunu almak zorunda olan hükümet, her türlü
manipülasyona, her türlü ayak oyununa, her türlü tehdide karşı büyük risk altındadır.
O sebeple diyorum ki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, bizzat yürütme organını
bizzat milletin seçtiği bir sistem! Ve aynı zamanda bizzat milletin
parlamentosunda millet adına kanun yapacak ve hükümeti denetleyecek meclisi de
seçecek yine milletin kendisi! Asla meclis eski gücüne uzak değildir. Türkiye
Büyük Millet Meclisi, hükümetin emir kulu bir organdır. Hükümetin olmadığı,
hükümetin katkı vermediği, hükümetin karşısı hiçbir yasa yapılamaz. Bu çok
basit engellenir. Meclis Genel Kurulunda bir kanun görüşülürken; hükümet
sıralarından bir kişi kalkıp gitse ve o kanun orada görüşülemez. Fiilen görüşülemez.
İçtüzük böyle yazıyor. Yani O zaman millet iradesinin tecellisini nasıl
sağlamış olacağız.”
MECLİS ASLA
FESHEDİLEMEZ
Cumhurbaşkanının meclisi feshetme yetkisi üzerine yalan
konuşmaların yaygınlaştığını dile getiren Başbakan Yardımcısı Kaynak, şu değerlendirmelerde
bulundu: “Hükümetin gönderdiği tasarı öncelikli sayılır ve milletin gönderdiği
tasarıda hükümetin rızası olmadan bir değişiklik daha yapılamaz. O yüzden
Cumhurbaşkanlığı Başkanlık Sistemi gerçekten milletin doğrudan seçtiği bir
hükümet ve milletin doğrudan seçtiği şimdiki gibi parlamento! Ama o parlamento
hükümetten tam bağımsız. O parlamento yürütme organından, cumhurbaşkanından
tamamen bağımsız. Cumhurbaşkanının ve hükümetin parlamentoya bir tane bütçe
sunma hakkı var. Başka bir kanun teklifi tasarısı dahi sunamazlar. Şimdi bakın
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin, 1924 anayasasından beri çıkardığı kanunlara bakın
göreceksiniz ki yüzde 95'inin den fazlası hükümetin sevk ettiği tasarıdır. Milletvekilinin
teklifi eğer arkasında hükümet yoksa kanunlaşamaz. Bir yalan da şudur: Meclis, Cumhurbaşkanı
tarafından istenildiğinde feshedilecek. Bu koca bir yalan! Meclis, İstiklal Harbi'nde Polatlı'ya kadar gelen
Yunan ordularının top seslerine rağmen feshedilememiştir. Meclis, 15 Temmuz
akşamı hainler tarafından, asker kıyafet giymiş teröristler tarafından,
uçaklarla bombalanırken feshedilememiştir, kapatılamamıştır. Meclis asla
feshedilemez.”
CUMHURBAŞKANI SORUMLU
OLACAK!
Yeni sistemde Cumhurbaşkanının millete, meclise, yargıya
karşı sorumlu olduğunu aktaran Kaynak, konuşmasını şu ifadelerle sürdürdü: “Cumhurbaşkanlığı
sistemi, kendi içerisinde denge fren sistemini oluşturan bir sistemdir. Şimdiki
Anayasanın 104’üncü maddesi cumhurbaşkanının yetkilerini uzunca bir madde ile açıklar.
Bir buçuk sayfa yetkisi var cumhurbaşkanının. Ama cumhurbaşkanının vatana
ihanet dışında hiçbir sorumluluğu yok. Vatana ihanetin de tarifi yok. Vatana ihanet
ettiği iddiasıyla bir cumhurbaşkanının yargılanması usulü ortada belirlenmemiştir.
Şimdiki getirilen sistem, cumhurbaşkanını tam sorumlu hale getirmektedir. Kime karşı?
Cumhurbaşkanı, meclise karşı sorumlu. Evet, meclis araştırması yolu devam
ediyor. Meclis soruşturması devam ediyor. Yazılı soru devam ediyor. Meclisin; uygulamalarını
beğenmediği cumhurbaşkanının, krizi çözemediği takdirde cumhurbaşkanıyla meclisi
de birlikte seçime götürme yetkisi var. Cumhurbaşkanı yargıya karşı sorumlu. Artık
yargılanabilen, yargılanabilecek bir Cumhurbaşkanlığı sistemi, ilk defa
Türkiye'de hayata geçecek.” (HABER-FOTO:
KENAN ONARAN)
YORUMLAR